Özel olarak aramıyorum, ama her nedense yolum öyle ya da böyle baba-oğul döngüsünü anlatan hikâyelere çıkıyor. İçerdiği Viking teması ve etkiyici bir karakter gelişimi sunduğunu okuduğum için ilgimi çeken Vinland Saga animesinde de sebebi ziyaretim bambaşka olsa da günün sonunda elimde babalar ve oğullar sorunsalı kaldı yine. Ha sevmedim mi çok sevdim, hangi kültürde ve ortamda yeşerirse yeşersin dibinde evrensel ve ortak motifler saklayan bir tema çünkü. Ve bu ortak noktaları, parallellikleri, benzerlikleri tespit etmek ve üstüne bir şeyler karalamak hoşuma gidiyor. 11. yüzyıl Danimarka Vikinglerini anlatan Vinland Saga animesi ile 21. yüzyıl Amerikan motorsiklet çetelerini konu alan Sons of Anarchy dizisi arasında pürüzsüz parallikte uzanan bir bağ yakalamak çok hoştu mesela, ama oraya daha sonra geleceğim.
Makoto Yukimura tarafından 2005 yılında yazılmaya başlanan ve hem mangası, hem animesi hâlâ devam eden Vinland Saga, Vikinglerin İngiltere'yi yağmaladığı ve fethettiği kaotik bir dönemde geçiyor. Orta çağın kendinden menkul dehşet ve vahşetinin hardcore seviyede yaşandığı Viking ikliminde geçen anime bitimsiz savaş ve "ya öl, ya öldür" döngüsünden yorulan Thors adlı bir Viking paralı askerinin kendine öldü süsü vererek karısı ve bebeğini alıp İzlanda'ya kaçmasıyla açılıyor. İzlanda'nın zorlayıcı hava koşullarına rağmen savaştan uzakta kendi ailesini ve köyünü kurup sakin bir yaşam süren Thors yıllar sonra izini bulan Jomsvikingler tarafından İngiltere'ye yapılacak işgal seferine katılmaya mecbur bırakılır. Hikâyemizin ana ve de acı kahramanı Thorfinn de tam bu noktada resme girer ve gizlice babasını götüren gemiye saklanıp onunla beraber yola çıkar. Thors henüz altı yaşında olan Thorfinn'i fark ettiği anda ilk mola yerinde İzlanda'ya geri göndermek için ayarlamalar yapar yapmasına, ama kaderin Thorfinn için başka planları vardır!
Mola verecekleri koya girerken yağmacı bir korsan gemisinin pususuna düşerler. Thors döneminin yaşayan en güçlü, en epik savaşçısıdır, zaten bu yüzden kaçtığı İzlanda'ya kadar izi sürülüp savaşa çağrılır. Ama Thors sadece güçlü değil, aynı zamanda bilge de bir savaşçıdır, mücadelesinin odağı düşmanı değil kendini yenme gayretine dönmüş, herkesi öldürerek değil, hiçkimseyi öldürmeden gelen barışçıl zafere inanmış bir savaşçıdır. Korsan gemisinin mürettebatını da, ardından kaptanları Askeladd'ı da hiçbirini öldürmeden tek başına alt eder, ama Thorfinn'in esir alınmasıyla çaresiz bırakılır ve oğlunu bırakmaları karşılığından kendi başını sunup onlarca ok yağmurunun altında oğlu Thorfinn'in gözleri önünde canını teslim eder.
Babası gözleri önünde kalleşçe öldürülen Thorfinn bir eşikten geçer o gün, kimsenin geçmemesi gereken bir eşikten. O eşikten geçip aklın kaldığı, ama sağduyunun öldüğü bir delilik hâline dûçar olan Thorfinn, İzlanda'ya dönen kabilesinden ayrılıp Askeladd'ın korsan gemisine saklanarak onlarla beraber uzun, kanlı, karanlık bir yolun yolcusu olur. İlk sezonunda Thorfinn'in babasını öldüren Askeladd'dan alacağı intikama odaklanan anime, ikinci sezonunda kızgın kumlardan serin sulara bir geçişle çok radikal bir değişime gidip Thorfinn'in onu zehirleyen öfke, nefret ve intikam takıntısını kusup babasının barışçıl prensiplerini kuşanarak büyüme hikâyesine evrilir.
İlk sezonda Thors tarafından manifestosu ilan edilen, ikinci sezonda da Thorfinn tarafından adım adım keşfedilen ve sindirilen "gerçek savaşının yolu"na ait prensipler ve bu prensiplerin bağladığı baba-oğul döngüsüyle, Thorfinn'in 6 yaşından 20'li yaşlarına kadar uzunan geniş bir zaman diliminde geçirdiği etkileyici karakter gelişimiyle ve Askeladd gibi öngörülemez ve çok fiyakalı bir antagoniste sahip olmasıyla Vinland Saga izlediğim en özel animeler arasına girdi şimdiden.
Çok incelikli yan karakter hikayeleri de var seride, ama ben bahsettiğim bu üç tema hakkında konuşacağım biraz. İlk olarak serinin çok sıkı bir "babalar ve oğullar" döngüsü var ve bunu sadece Thors ve Thorfinn üzerinden değil, Askeladd ve babası Olaf, Prens Knud ve babası Danimarka kralı Sweyn, ikinci sezonun en önemli karakterlerinden çiftlik sahibi Ketil ve oğlu Olmar arasındaki çatışma ve uyuşma periyotları ile ayrı ayrı ele alıyor.
Thorfinn babasının intikamını almak için bir köpek gibi paçalarına yapışır Askeladd'ın. Onurlu bir savaşçı olan babasının intikamını yine ona yaraşır bir şekilde alabilmek için de Askeladd'ı uykusunda öldürecekken son anda vazgeçip düelloya davet eder. Askeladd ise paçasına dişlerini geçiren bu gözü dönmüş bacaksız veledi silkeleyip atmak yerine düello teklifini kabul edip pestilini çıkarana kadar tekmeledikten sonra gemisine alır. Ketum ve komplike bir karakter olan Askeladd gözlerine baka baka onu öldürmeye ant içen Thorfinn'i yanında tutarak sıra dışı ve öngörülemez bir adam olduğunun ilk izini verir burada. Thorfinn'e istediği her şeyi yaptırıp karşılığında da düello tekliflerini kabul etmeyi vadeder ona. İntikam hırsından kafayı yiyen Thorfinn de Askeladd'ı babasının onuruna yaraşır bir şekilde düelloda öldürebilmek için verdiği her görevi sorgusuz sualsiz kabul edip canı pahasına yerine getirir. Ve bu döngü içinde yıllar geçer, Thorfinn genç bir delikanlı olur.
Askeladd ve Thorfinn arasındaki çizgi dışı ilişki animenin en ilginç ilişki arcı. Askeladd Thorfinn'in intikam takıntısını kendi çıkarına kullanıp onu çok zorlu işlere koşarak çatır çatır kullanır, ama yıllar da bir yandan su gibi geçip gider ve Thorfinn büyür, Askeladd ise yaşlanır, kendisinin de dediği gibi zaman Thorfinn'den yanadır, bir gün yaptıkları sayısız saçma ve komik düellolardan birinde işin rengi değişecek ve Thorfinn onu öldürecektir, bunu o da bilir ve açık bir şekilde dile getirmese de bunun hak edilmiş bir ölüm olacağının da farkında ve razıdır. Aralarındaki itiraf da inkar da edilemez mentor-çırak ilişkisi Askeladd'a, Thorfinn'in elinden ölürken vereceği en son nefeste bir rahatlama yaşatacak kadar somut bir şekilde iki uslanmaz düşmanı birbirine bağlar.
Hikâyenin Sons of Anarchy izi taşıyan yanı da bu komplikle bağ zaten. Thorfinn'in merhum babası Thors ve babasının katili, kendisinin ise mentoru olan Askeladd ile olan karmaşık ilişkisi, Jax'in merhum babası JT ve babasının katili, kendisinin ise mentoru olan Clay ile olan çetrefilli ilişkisi ile çok benzer kodlar taşır.
İki yapım da barışçıl bir baba figürü ve çatışmacı bir mentor arasındaki kontrastta sıkışıp kalan kahramanın dilemmasına odaklanır. Yine iki yapımda da baba karakterleri barışı, uzlaşmayı olumlayan söylemleriyle ve zaten ölmüş de olduklarından idealize edilen uhrevî birer figüre dönüşürler henüz yolun başında olan ana kahramanlar için. İdealize edilen ölmüş baba figürlerinin tam karşısında konumlanan babanın katili antagonistler ise ana kahramanın yanında büyüdüğü ve onu çok iyi çözümleyen ve manipüle edebilen, böylece de hem mentor hem düşman olarak ana kahramanın önüne konan zorlu menzili inşa eden şeytanî figürlerdir.
Kahraman barışçıl yolu salık veren ölmüş babanın nasihatlerini dinlerse intikamını alamaz, ama almak zorundadır, başka türlü iflah olamayacağı kadar büyük bir öfke vardır içinde. İronik bir şekilde de babasının intikamını almak için babasının yolunu terk edip babasını öldüren hasmının yoluna ve yöntemine uymak zorundadır. Hem Vinland Saga, hem de Sons of Anarchy bu açmazda büyüyen, ama en nihayet babasını anlayan ve babasına dönüşen oğulları ele alır. O kerteye gelebilmek için iki oğul da, Thorfinn de, Jax de çok kan döküp çok kötülüğe batar, en az nefret ettikleri hasımları kadar kire bulanır, ama her şeyi kusma ve babanın manifestosu önünde diz çökme anı geldiğinde bu kanlı yol yaşanmak zorunda olan bir sürece dönüşür. Thorfinn'in de Jax'in de babalarının ne demek istediğini anlamaları için o çamurlu yolu yürümeleri gerekir, bu kaçınılmazdır. Hayatta da böyledir, insanın bazı şeyleri tam anlamıyla idrak edip kendi içindeki terazide tartabilmesi için yürümesi gereken yollar vardır; yeterince yıpranmadan, yeterince sarsılmadan o terazi o ağırlığı tartamaz.
Thors daha ilk bölümde savaşçı manifestosunu belletmeye çalışır Thorfinn'e. "Senin düşmanın yok, kimsenin düşmanı yok, gerçek şu ki bu hayatta incitmen gereken hiçkimse yok" Babasının ok yağmuruna tutularak öldürülmesinden dakikalar önce söylediği bu sözlerin acıdan ve öfkeden kafayı yiyen Thorfinn'in iç dünyasında bir yankı ve anlam bulabilmesi için yıllar geçmesi gerekecektir. Yeterince yerin dibine battıktan ve Askeladd bir başkasının elinden can verip Thorfinn dımdızlak ve bomboş kalakaldıktan sonra babasının sözlerinin ağırlığını ve değerini Thorfinn'in içindeki terazi tartabilmeye başlar.
Güçlü ve Nazik Bir Adam
Ve Nietzsche'nin üst insan anlayışına paralellik gösteren bir karakter gelişimi gösterir Thorfinn bu kerteden sonra. Nietzsche'ye göre insan kendini aşması gereken bir varlıktır. Kendini aşıp içinde yetiştiği toplumun ona empoze ettiği ahlakî normları terk ederek özgürleşmeli ve kendi bireysel değer yargılarını belirlemelidir. Bunu yapabilmesi içinse geçmesi gereken üç aşama vardır. Deve, aslan ve çocuk metaforları ile tasvir edilen bu üç aşamada insan başta deve evresindedir. Bu aşamada "acıyı davet eder", fedakar ve cefakardır, ona biçilen tüm yükleri yüklenir ve tıpkı bir deve gibi uysalca taşır. İkinci aşamada deve aslana dönüşür, onca yükü taşıdıktan sonra güçlenmiştir, ama aynı zamanda varoluşşal bir krize girip sorgulamaya da başlamıştır, bu yüzden çölden ormana geçer, deve iken aslana dönüşür. Yalnızlaşır, yabancılaşır, bağımsızlaşır ve "kutlu bir hayır" diyerek reddeder otoriteyi ve otoritenin temsil ettiği tüm toplumsal ve ahlakî normları. Üçüncü aşamaya geldiğinde özgürleşen, kölesi olduğu her şeyi yıkan aslan şimdi yıktıklarının yerine kendi aklı ve iradesiyle yeni değerler inşa etmek zorundadır. Bunun için de aslan çocuğa dönüşmeli ve geçmişini, yaşadığı tüm acı deneyimleri unutup bir çocuk saflığıyla hayata "kutlu bir evet" diyip her şeye en başta başlamalı ve sıfırdan inşa etmelidir. Bunu da yaptıktan sonra artık üst insan olacaktır.
İzleyiciye görkemli bir intikam hikâyesinin ana kahramanı olduğu intibası vererek yola düşen Thorfinn'in hayat öyküsü de intikam odağından taşıp Nietzsche'nin üst insan formülasyonuna eş paralellikte içsel bir dönüşüme evrilir ikinci sezonda. Deve aşamasında, babası ölen ve acımasız Vikinglerin arasında kalan, kendisi de köken itibariyle bir Viking olan Thorfinn Norsların savaş kanunlarına uyar ve babasının intikamını alabilmek için kılıç kuşanır, Askeladd'ın korsanlarıyla beraber savaşa ve yağmaya katılır, insanları katleder. Savaşçı Viking kültürünün ve geleneklerinin şekil verdiği bir erkeğe dönüşür. Ama amacına ulaşamaz ve kendi intikamını alamadan Askeladd prens Knut tarafından öldürülür, kendisi de köle tacirlerine satılır. Thorfinn'in "görkemli" intikam öyküsü havası sönmüş balon gibi anlamsız ve gülünç bir şekilde son bulur.
Ve seri aksiyon meraklılarını hayal kırıklığına uğratsa da bence çok afili bir plot twistle ikinci sezonda bambaşka bir şeye dönüşür. Thorfinn için artık aslan olma vaktidir, ama burada söz konusu olan savaşçı ve yağmacı Vikingler olduğundan Thorfinn'in deveden aslana dönüşme aşaması tersten gider. Thorfinn için itaatkâr deve olmak savaşmak demekken, başkaldıran aslana evrilmek ise durulmak, savaşmayı cana kıymayı reddetmektir. Öyle de yapar, tıpkı Nietzsche'nin aslanı gibi Thorfinn de aslan aşamasında ormanda yaşamaktadır artık. Köle olduktan sonra bir çiftlik sahibine satılan Thorfinn buradaki kader arkadaşı Einar ile birlikte ağaç kesip tarım yaparak kendi özgürlüğünü satın alacak parayı biriktirmeye çalışır üç sene boyunca. Askeladd ölmüş, yaşama amacına dönüşen intikamı anlamsızlaşmış ve derin bir boşluğa düşmüştür. Sorgulamaya başlar. O güne kadar sorgulamadığı her şeyi sorgular, en başta da kendini. Artık babasını anlayabilecek kadar demini almıştır hırçın ruhu, gerçek savaşçının yolu belirir nihayet önünde. Gerçek bir savaşçının mücadelesini başkalarına değil kendine karşı vereceğini, gerçek bir savaşçının düşmanlarını öldürürse değil hiçkimseyi öldürmezse zafer kazanmış olacağını, gerçek bir savaşçının kılıca ihtiyacının olmadığını tüm benliğiyle kavrar sonunda. Kral Knut'la çiftliği işgal etmemesi için konuşmaya gittiği ve kralın huzuruna çıkabilmek için en güçlü muhafızından 100 tane yumruk yemeyi kabul ettiği sekans pasif direnişi resmetmesine rağmen ironik bir şekilde tüm savaş sahnelerinden daha epik bir sahnedir.
Başta her yumruğu tezahüratlarla zevk alarak sayan askerlerin alaycı yüz ifadeleri yumruk sayısı doksanlara geldiğinde ve Thorfinn balon gibi şişmiş yüzüyle hâlâ yumruk yemeye devam ederken yerini derin bir hayrete ve saygıya bırakır. Thors'un gerçek savaşçının manifestosu ete kemiğe bürünür Thorfinn'in suretinde, babasının gerçek savaşçısını özümsemekle kalmamış, artık o gerçek savaşçının ta kendisi olmuştur. O askerlerle kılıç dövüşüne girerek çoğunu hatta belki hepsini yenebilecek kapasitededir Thorfinn, ama artık o düşmanını öldürerek değil onda saygı uyandırarak savaşı bitirebilecek mertebeye erişmiş bir adamdır, o yüzden esasında artık Thorfinn'in düşmanı yoktur!
İkinci sezon boyunca namlı geçmişi bilinmediği için uysal bir koyun zannedilen ve sürekli ezilip aşağılanan Thorfinn'in sonunda yeniden eline ustalıkla kullandığı hançerlerini alıp maharetlerini sergileyeceği bir patlama anı bekledim içten içe. Ama Thorfinn artık bir döngüde değil bir gelişim sürecindeydi, bunu ben unuttum ama neyse ki yazar unutmadı ve aslan aşamadındaki Thorfinn'i kustuğu zehirle yeniden kirletmedi. İkinci sezon finaliyle beraber de Thorfinn'in üst insan yolculuğundaki son aşamasına gelindi, savaşçı Viking geleneklerini reddedip barışçıl direnişi benimseyen Thorfinn'in artık yıktığı değerler yerine kendi değerlerini ve sistemini inşa etmesi gerekli. Sezon finalinde Einar'la beraber Vinland dedikleri ve bir çeşit ütopyayı temsil eden Kuzey Amerika'ya doğru yelken açtılar, köleliğin ve yaşamak için öldürme kanunun geçmediği bakir topraklarda kendi kabilesini, kendi düzenini kuracak. Pupa yelken Nietzsche'nin çocuk aşamasına tastamam uyan bir yeniden inşa sürecine girdi karakter.
0 Yorumlar