Güney Kore Mafya Filmleri - Kkangpae'lerin Karanlık Dünyası

Suç dramalarının bir alt türü olan mafya filmleri İtalyan mafya kültürü ile özdeşleşmiş olsa da Asya sinemasının da bu türe attığı bir imzası, kattığı çok yakışıklı filmleri var. İtalyan mafya filmlerindeki ağır adamların aile çatısı altında örgütlenmiş geleneksel mafya tasvirinden veyahut Türk dizi filmlerindeki mahalle babası, kabadayı stereotipinden farklı olarak daha hiyerarşik ve kurumsal bir yapısı olan Kore işi mafya filmleri kendi özgün tarzıyla türe farklı, ama çok sıkı emsaller verdi. Dövmelerle kaplı vücutları, siyah takım elbise kravattan müteşekkil üniformaları, sopalar, baltalar ve bilhassa kemerlerine takıp gezdikleri ve hasımlarına hunharca savurdukları sashimi adlı uzun bıçaklarıyla giriştikleri yaralama garantili, ama öldürmekten kaçınma prensibine dayanan kaotik çete kavgalarıyla karakterize olan Kore mafya filmlerinden çok sıkı dört filmi seçtim bu yazı için. Bazısı sistemin en üstünde, bazısı da en altında yer alan Kore gangsterlerinin (kkangpae) kaotik dünyasına ışık tutan dört farklı hikâye.

A Dirty Carnival

2006 yapımı A Dirty Carnival mütevazı bir Kore mafya klasiği. Küresel bilinirliği muadilleri kadar olmasa da 7.3'lük IMDb puanı ile oldukça sağlam bir iş. En tepede olan, büyük icraatlar yapan, büyük yaşayan, büyük ölen mafya liderleriyle karakterize olan türe, piramidin en alt basamağında debelenen bir çete üyesinin öyküsüyle özgün ve kesinlikle izlenmeye değer bir katkı sağlıyor film. 

Hasta annesi ve kardeşlerine bakabilmek için liseden sonra sokak çetelerine giren Byung-Doo 28 yaşına geldiğinde artık vücudunu dövmelerle kaplatma ve takım elbise giyme ayrıcalığına erişmiş, ama hâlâ cebi doğru dürüst para görmemiş stresli bir gençtir. Oyunun kuralı gereği piramitte yukarı doğru basamak atlayabilmesi için risk alması ve kendinden üstte olanı yemesi gerekmektedir ve o da bunun farkındadır. Bir gün o fırsat ayağına gelir; mafyatik bir müteahhit başına bela olan bir avukattan kurtulmasını sağlarsa Byung-Doo'ya hâmilik yapacaktır. Girdiği ve sürünmekte olduğu yolda başkaca bir yükselme imkânı olmadığından Byung-Doo gözünü karartır ve adamıyla beraber bir plan yapıp avukatı öldürürler.

Tam büyük oynamaya alıştığı ve yeraltı dünyasında palazlanmaya başladığı sırada artık bir yönetmen olan lise arkadaşı Min-Ho ile karşılaşır. Min-Ho doğrudan kendi fantezi dünyasına başvurarak yazdığı mafya filmi senaryosuyla hiçbir yapımcıdan olumlu geri dönüş alamamış, gerçekçi bulunmayan senaryosu çok eleştirildiği için de çete işlerine karıştığını duyduğu çocukluk arkadaşı Byung-Doo'dan bilgi almaya gelmiştir, arkadaşını kafalayabilmek için de Byung-Doo'yu lisede platonik olarak aşık olduğu kızla bir araya getirir. Duygusal bir anında Min-Hoo'ya işlediği ilk cinayeti, avukatı nasıl öldürdüğünü anlatıveren Byung-Doo hem işlerinin rayına girdiği, sonunda cebi para gördüğü, hem de lisede aşık olduğu kızla yeniden görüşmeye başladığı ve hayatında ilk defa işinin rast gittiği bir sırada arkadaşı Min-Ho'nun sonunda yapımcılara kabul ettirip çekebildiği ve büyük gişe yapan filmi izlemeye gider. Beyaz perdede en karanlık sırrını, avukatı öldürdüğü geceyi, ondan öykünerek tasarlanan ana karakter üzerinden full hd izleyince ilk defa yüzüne gülen talihi hışımla tersine döner. Yeraltı dünyasının en kadim kuralı omerta yani suskunluk yasası çiğnenmiş, hâmisi olan müteahhitin Byung-Doo'ya, kendisinin de arkadaşı Min-Ho'ya olan güveni derinden sarsılmıştır. Byung-Doo ince bir ip üzerindedir artık ve ipi sallayan rüzgar hiç beklemediği bir yerden esecektir!

A Dirty Carnival diğer mafya film ve dizilerinde sadece bir sayıdan, bir dekordan ibaret olan düşük rütbeli bir çete üyesini merkezine koyarak, yeraltı dünyasını piramidin en altından tahlil eden çizgi dışı bir iş. Durduğu yerden sistemin röntgenini pek çok muadilinden daha ustalıkla çekiyor üstelik. Yükselmek için kendi üstünde olanı devirme prensibine dayanan bu sistemde Byung-Doo önce avcı, sonra av olarak çarkların nasıl döndüğünü bizzat o çarkların arasında ezilerek gösteriyor izleyiciye. 30'lu yaşlarının ortasına geldiğinde Kore'nin en sükseli aktörlerinden biri olacağını henüz bilmeden toy, ama çok etkileyici bir perfomans sergileyen 25 yaşındaki Jo In-Sung ise filmi yükselten en güçlü etkenlerden biri.

Nameless Gangster

IMDb puanı 7 ve üzeri olan rastgele bir Güney Kore filmi açarsanız başrollerinde Choi Min-Sik veya Ha Jung-Wo'dan birinin olma ihtimalı epey yüksektir. Çok çalışmış, çok üretmiş ve hep kalburüstü filmlerde oynamış bu iki yetkin oyuncuyu bir araya getiren film olma özelliği de taşıyan Nameless Gangster kkangpae'lerin altın çağını 1980'li yılları konu alan bir dönem filmi.

Bu yıllarda dönemin hükümeti tarafından "hoş görülen" Kore mafyası, ekonomik büyümeyle beraber sokak çetesi görünümünden sıyrılıp iş dünyasına, eğlence sektörüne ve siyasete karışan heybetli organizasyonlara evrilir. 90'ların başında ise Güney Kore Devlet Başkanı Roh Tae-Won suçla savaş yasasını ilan eder ve polis ve savcıların gerçekleştirdiği operasyonlarla irili ufaklı pek çok çete üyesi tutuklanır. İşte tam da bu debdebeli yıllarda 80'lerden 90'lara uzanan geniş bir zaman aralığında geçen film, ülkedeki kaos ikliminde aniden yükselen ve çok sert çakılan yerel bir çetenin trajikomik öyküsünü anlatıyor. 

Atmosferini sulandırmayan, ama gevrek gevrek güldürmekten de alıkoymayan dozu çok iyi ayarlanmış bir mizahı var filmin. Ki bunun ayarını ancak Choi Min-Sik gibi bir usta tutturabilirdi herhalde. Kore sinemasının Şener Şen'i bu adam, yer aldığı bir film sadece onun oyunculuğuyla birkaç seviye yukarı taşınır, öyle bir adam. Oyuncu kadrosundaki bir başka kallavi isim ise Kwak Do-Won. Usta işi bir korku gerilim filmi olan The Wailing'de şahane bir performans sergileyen Do-Won genelde yardımcı rollerde oynadığı için biraz geri planda kalsa da bence Kore sinemasının en iyi oyuncularından biri. Bu filmdeki nobran ve dik kafalı savcı karakterinde de maharetini konuşturmuş.

Bir liman şehrinde gümrük memuru olarak çalışan Choi Ik-Hyun (Choi Min-Sik) gemilerle taşınan kaçak mallara göz yuman, karşılığında da avantasını alıp yoluna bakan haysiyetsiz bir adamdır. Düzen böyle gelmiş böyle giderken bir gün şikayet gelir ve Choi Ik-Hyun işten atılır, tam işten atıldığı gün ise tesadüfen konteynerlerdan birinin içinde yüklü miktarda m*tamfetamin bulur ve cebe indirir. Malı satabilmek için de şehrin yerel çetesinin lideri Choi Hyung-Bae'ye (Ha Jung-Woo) gider. Yasaklı madde alışverişi için bir araya gelen ikilinin tanışması aynı Choi klanından olduklarını fark edip akraba çıkmaları ve beraber ülke çapında bir suç örgütü kurup ortak olmalarına kadar uzanacaktır. Önce iki ezelî dost, sonra iki ebedî düşman olan ikili alelade bir biçimde yan yana gelseler de birbirlerinin hayatını karartmalarına sebep olacak uğursuz bir bağla kopmamacasına bağlanırlar!

Kore toplumsal yapısını tahlil eden de bir film Nameless Gangster. Bir gümrük memuru ile çete lideri hayatın çok zıt yerlerinde duran iki adam olmalarına rağmen Choi sülalesine mensup olmaları ortak paydasında güçlü bir bağ kurup bir ortaklığa girebiliyorlar. Keza filmin ilerleyen bölümlerinde de Choi Ik-Hyun kurdukları örgüte yine akrabalık kartlarını kullanarak hükümet içinden bile destek ve torpil ayarlayıp sürekli işleri büyütüyor. Mazisi çok derinlere, Kore'nin devlet ve toplum ideolojisinde Konfüçyüsçülüğü benimsediği Joseon dönemine kadar uzanan tarihsel bir periyotta ülkenin devlet yapısı aile ve akrabalık bağları üzerine inşa edilmiş. Ve kendi canavarını da doğuran bu anlayış kayırmacılığı ve torpili de beraberinde getirmiş. İşte tüm Kore'yi kuşatan bu akrabalık ağı sayesinde sıradan bir adam olan Choi Ik-Hyun'un yeraltı dünyasındaki tersine yükselişini alaycı ve eleştirel bir dille anlatıyor film. 

Gel gelelim yerin üstündeki nizamın yanında, yerin altındaki dünyanın da kendi nizam ve yasaları var ve bunlara yabancı olan Choi Ik-Hyun içine doğduğu toplumun kaidelerini kendi lehine çevirmekte oldukça mahir olsa da sonradan içine dahil olduğu yeraltı aleminin raconlarına kafası basmayan, o alemin kırmızı çizgilerini bilmeyen, acemi bir gangster olduğu için kaçınılmaz olarak çuvallamaya başlıyor.

Türünden beklenen büyük patlamaları olmasa da son düzlükteki kavga sahnesiyle şık bir imza çakan Nameless Gangster mafya filmi sevenlere Kore usülü bir kabadayılık hikâyesi vadediyor.

Inside Men 

Güney Kore'nin küresel ölçekteki en ünlü oyuncularından biri olan Lee Byung-Hun'un başrolünde oynadığı 2015 yapımı Inside Men mafya üyesi bir karakter üzerinden topyekûn koca bir ülkeyi sahne arkasından yöneten kirli ve karanlık sisteme ve "içerideki adamlar"a ışık tutan sarsıcı bir film. 

Bir kongre üyesi, ülkenin en çok okunan muhafazakâr gazetesinin baş yazarı ve bir otomotiv şirketinin sahibi; yani siyaset, medya ve iş dünyasından üç güçlü isim yaptıkları gizli ortaklıkla yaklaşan genel seçimlerde Kore'nin yeni başkan adayını belirlemiştir. Otomotiv şirketinin sahibi kongre üyesini seçim kampanyasında yasa dışı olarak fonlamış, bu iki ismi bir araya getiren gazeteci de medya manipülasyonu ile yine aynı aday lehine dezenformasyon yapmaktadır. Her şey hep olduğu ve hep olmaya devam edeceği şekilde tıkır tıkır işlerken yıllar önce kullanıp attıkları ve o günden beri intikam almak için sessizce zamanının gelmesini bekleyen bir gangster, Ah Sang-Goo (Lee Byung-Hun) medyanın önüne çıkar ve elindeki belgelerle adları hiç yan yana gelmemiş bu üç güçlü adamın yaptığı gizli ve kirli iş birliği ile ülkeyi nasıl yönettiklerini ve kendisinin de bu işte nasıl kullanıldığını itiraf eder. 

Fakat bu filmin sonu değil başlangıcıdır. Zirâ içerideki adamlar medyayı, parayı ve hamaseti kullanarak kitleleri manipüle etmeyi çok iyi bilmektedir. Sang-Goo'yu bu ilk hamlesinde geri püskürtmeyi başarırlar. Ama oyuna kafadan kırık, lakin omurgası sağlam bir savcının da dahil olması ile Sang-Goo ve savcı'nın yeldeğirmenlerine karşı savaşı başlar.

Inside Men rahatsız edici bir film. Gücünü de bu rahatsız ediliciliğinden alan bir film. Bir ülkenin perde arkasında ne şekilde ve kimlerce yönetildiğini ve bu adamların gırtlaklarını aşan bir pisliği nasıl ustalıkla perdeleyebildiğini, mafyayı da bu çarkın işlemesine katkı sağlayan kullanışlı bir aparat olarak nasıl kontrol ettiklerini oldukça filtresiz bir şekilde gözler önüne seriyor, bunu yaparken izleyiciyi rahatsız etmekten, hatta içini bulandırmaktan da hiç imtina etmiyor. İçerdeki adamları tanımayı göze kesen ve midesi yetenler özellikle filmin 3 saatlik director's cut versiyonunu mutlaka izlemeli.

New World

Kişisel favorimi en sona sakladım. 2013 yapımı New World izlediğim en nefis mafya filmlerinden biridir. Durgun akan ritmine karşı harika bir kontrast oluşturan yoğun gerilimiyle kendine has janti bir vahşetin anatomisini sunar. Squid Game'nin pek meşhur ana ve de alık kahramanı Gi-Hun yani nam-ı diğer 456'yı oynayan Lee Jung Jae ve yine küresel bir klâsik olan Oldboy'un ana kahramanı Choi Min-Sik'in başrollerinde oynadığı film özellikle Kurtlar Vadisi severler için hiç düşünmeden izlenmesi gereken çok sağlam bir köstebek-mafya filmi. 

En başta da söylediğim gibi Kore'nin mafya organizasyonları iş dünyası ve siyasetle çok iç içe, hâliyle filmleri de bu usül üzerine. New World'da da kurumsal bir kimlik kazanmış, şirketleşmiş, ama özünde mafya temelli bir organizasyon olan Goldmoon grubun başkanının bir suikaste kurban gitmesiyle doğan başkanlık krizi konu ediliyor. Birkaç büyük çete ve iş adamının güç birliği yapmasıyla kurulan devasa organizasyonda başkanın ani ölümüyle liderlik koltuğu için iki büyük rakip arasında alabildiğine hiddetli ve kanlı bir rekabet başlar. Ama filmin asıl alengirli kısmı Goldmoon'un başkan yardımcısı pozisyonunda bulunan Lee Ja-Sung'un (Lee Jung-Jae) bu yasa dışı şirketi bitirmek için yıllardır uğraş veren emniyet amiri Kang Hyung-Chul'un (Choi Min-Sik) çeteye 10 yıl önce yerleştirdiği ve en alt kademeden başlayıp başkan yardımcılığına kadar yükselen içerdeki köstebeği olmasında yatıyor.

Lee Ja-Sung'u kullanarak iki aday içinden kendisiyle pazarlığa oturacak olanı başkan koltuğuna oturtmak ve şirketin faaliyetlerini dışardan kontrol altında tutmak isteyen emniyet amirinin kusursuz planı yeraltı dünyasının vahşi, öngörülemez, şedit doğasıyla çarpışır ve film her an diken üstünde tutan incelikli gerilimiyle, şık bir plot twist'in bizi beklediği şiir gibi bir finale akar.


Aksiyon, mafya içi koltuk savaşı ve buna dışarıdan etki etmeye çalışan polisin gizli operasyonu arasında dönse de filmin esas meselesi mafyaya sızdırılan köstebek Lee Ja-Sung'un yaşadığı kimlik karmaşası aslında. 10 yıldır çetenin içinde olan ve giderek büyüyen bir deşifre olma paranoyasıyla mücadele eden Lee Ja-Sung çok uzun zamandır polis değildir, artık kendini polis gibi de hissetmemektedir, operasyonu bitirip ona söz verildiği üzere hamile eşiyle beraber yurt dışına kaçırılacaktır, ama bu vaat de ufukta giderek küçülen yalancı bir düşe dönüşmekte, işler içinden çıkılmaz bir hâl almakta ve tepesinde sallanan kılıç giderek yaklaşmaktır. Karakterin bu köşeye sıkışmışlığı ve bilhassa oyuncunun deşifre olduğunu sandığı andaki performansı müthiş, izlerken onunla birlikte soğuk terler dökme garantili nefes kesici bir sahne.

Üstelik Lee Ja-Sung başkanlık savaşındaki adaylardan biri olan Jung Chung ile de sırt sırta geçen yılların ardından artık iki kardeş gibi olmuştur. İşte tam da bu noktada film Kurtlar Vadisi sevenlerde çok aşina bir yere dokunuyor. Filmin Kurtlar Vadisi'yle ortak paydası mafyaya sızdırılmış ajan temasından çok daha özel. Polat ve Çakır arasındaki kardeşlik bağının bir emsali Lee Ja-Sung ve Jung-Chung arasındaki dostluk. 

Jung-Chung da tıpkı Çakır gibi kaotik, cana yakın, nüktedan, ama gözü döndüğünde de kan donduracak kadar vahşi ve acımasız bir adam. Tıpkı Çakır için Canpolat'ın olduğu gibi, Jung-Chung için de Lee Ja-Sung sırtını dönebildiği tek dostu. Lee Ja-Sung'un soğukluğu ve ketumluğu ile Jung-Chung'un nüktedanlığı ve psikopatlığı arasındaki ahenk ve kontrast Polat ve Çakır arasındaki ilişki dinamiğine hayret verici derecede benzer kodlar taşıyor. Bu yönüyle New World'un bir fiyakası da Polat ve Çakır ikilisine dair sonsuza kadar noksan kalmış bir ukteyi paralel bir evrende doldurmuş olması.

Tedirgin edici bir durgunluğu olan özgün atmosferi ve bu atmosfere şahane bir doku katan nefis müzikleri, kalburüstü oyunculukları ve kusursuz finaliyle New World gerçek bir mafya klasiği.






Yorum Gönder

0 Yorumlar