Yahudiliğin ilk dönemlerinde kefaret günü denilen arınma ayinlerinde başrahip toplumun günahlarına kefareten seçilen bir tekenin başına elini koyar ve bu ritüelle toplumun günahlarını ona yüklerdi. Bu tekeye "günah keçisi" denilirdi. Ardından bu günah keçisini mabedin kapısına çıkarıp görevlilere teslim eder, görevliler de günah keçisini çöle sürüp günahları toplumdan uzaklaştırmış olurlardı.
Eskide kalmış bir ritüel, ama eskimeyen bir zihniyet; hâlâ bir yerlerde masumlar işlemedikleri günahlara kurban seçilip birilerinin, belki tüm bir toplumun kefaretini ödüyor. İşte Black Out yaşadığı kasabanın günahına kefaret olarak seçilen bir günah keçisinin hikâyesi..
Bölüm sayısını yadırgayabilirsiniz, genelde kdramalar 12 veya 16 bölümdür çünkü, ben de ilk defa 14 bölümlük bir kdrama izlemiş oldum. Güncel izlediğim bir dizi olduğu için 11-12. bölüme geldiğimde nasıl 16. bölüme kadar uzatacaklar o kadar bir malzemesi kalmadı demiştim içimden ve dizi 14. bölümde final yaptı. Kdramalar 12 ya da 16 bölüm olarak tasarlandığı halde bu standardın dışına çıkıp 14 bölümlük bir hikâyeyi 14 bölümde bitirip çekilmişler, ne daha uzun ne daha kısa, hikâye nereye kadarsa oraya kadar! Hikâyesi bittiği halde 25-30 bölümlük ekstra sezon uzatan yerli dizilere alıştıktan sonra biten bir hikâyeyi 2 bölüm bile uzatmaya yeltenmeyen ekibe saygı duydum.
Çok hızlı ve çarpıcı bir girişle izleyiciyi yakasından tutup direkt hikâyenin içine çekiyor dizi. Jung-Woo daha ilk bölümün ortasında hapisten çıkıyor, ama iki genç kızın öldürüldüğü, Jung-Woo'nun ise hiçbir şey hatırlamadığı cinayet gecesine dair tüm parçaların yerli yerine oturması ve resmin tamamlanması neredeyse son bölüme kadar devam ediyor.
Black out; aniden bilincini yitirmek, geçici bellek veya hafıza kaybı gibi anlamlara geliyor. Jung-Woo nun o gece yaşadığı da böyle bir şey, o gece zihninde kara bir delik. Hem sarhoş olduğu, hem de sabahında polis baskınıyla uyanıp hayatının geri dönüşsüz olarak değişeceği başka bir evresine karga tulumba geçtiği ve günlerce sorgulandığı suçlandığı tartaklandığı için kafası allak bullak oluyor ve her şey birbirine giriyor. Asla böyle bir şey yapmayacak, yapamayacak bir insan olsa da öyle bir an geliyor ki kendisi de kendinden şüphelenmeye başlıyor.
İzleyiciye bu konuda çok bir dilemma yaşatmıyor ama dizi. Ki ortam gayet uygun aslında gerçekten Jung-Woo yaptı mı yapmadı mı üzerinden kafa karıştırmaya da, ama bu tereddüt üstünden Jung-Woo'yu tekinsiz bir adam olarak göstermek yerine bir günah keçisi yapılışının zalimliğini suyu bulandırmadan en sert şekilde vurgulamayı tercih etmişler. O yüzden ailesinin hatta bir noktada kendisinin bile kendine güvenemedigi yerde izleyiciyi Jung-Woo'nun arkasında konumluyor dizi, e birilerinin de ondan yana olması gerek :)
Ve bu sadece biz değiliz. Tüm muhteşem hikâyelerde olduğu gibi şehre bir de yabancı gelir. 10 senelik zaman atlamasının ardından Jung-Woo'nun tahliye olduğu gün kasabaya gelen biri daha vardır, Mucheon kasabasına tayini çıkan daha doğrusu sürgün edilen cinayet masası komiseri Sang-Cheol.
Dizi ve filmlerdeki "dışarıdan sessiz sakin görünen, ama aslında suç habitatı gibi bir yer olan bir kasabaya sürgün edilen yaman bir polisin olayları çözmesi" teması, hakkında bir seçki hazırlayabileceğim kadar kalabalık ve enteresan bir listeye sahip bende. Bu blogda yazısı olanlar da var; Beyond Evil ve Article 15.. Biri kdrama, diğeri Hint filmi olan bu yapımlarda olduğu gibi Black Out'ta da; büyük şehirde çalışan liyakatli bir polis olan kahramanımız, hafif kafadan kırık olması yüzünden küçük ama criminal yelpazesi geniş bir kasabaya sürülür ve macera başlar.
Sang-Cheol becerikli, tecrübeli ve kafası çalışan bir polis. Ama evlendiği gün geçmişte kuyruğuna bastığı suçlulardan birinin düğününü basması ve etrafa açtığı ateşte eşini öldürmesinin ardından kafasındaki kayış boş dönmeye başlar. Suçlulara karşı zapt edemeği öfkesi sonucu yakaladığı zanlıları evire çevire dövmesi, meslektaşlarının zanlıları elinden zor alması ve bunun tüm uyarılara rağmen tekrarlanmaya devam etmesi yüzünden de Seol'deki görevinden alınıp küçük bir kasaba olan Mucheon'a gönderilir. Başta Jung-Woo da iki genç kızın katili olarak hüküm giymiş eski bir suçlu olarak komiserin agresif ve tahammülsüz tutumundan payına düşen dayağı yer birkaç sefer, ama Sang-Cheol bu eski dava dosyasını biraz eşeleyince mahir polis sezgileri Jung-Woo'ya duyduğu gıcıklığa galip gelir ve içinde birçok tutarsızlık ve karanlık nokta bulunan bu 10 yıllık cinayet dosyasına tertemiz kafayı takar.
Her yozlaşmış sistemin ''harcanabilir''leri vardır. Yeri geldiğinde tuzu kuru, ensesi de kalınların menfaatleri uğruna bu "harcanabilir"ler harcanır. Ve mazlum birileri harcandığında adaletin yerini bulması, haklının hakkını alması veya en azından kötülerin uykusunun kaçması için yürekli birilerinin, en azından tek bir kişinin o meseleye kafayı takması ve inat ederek pes etmeden yılmadan korkmadan üstüne gitmesi gerekir. Sang-Cheol de bu davaya aynen böyle kafayı takar ve hem Jung-Woo'nun suçsuz yere yattığı 10 senesi, hem de öldürülen iki genç kızın gerçek katillerinin ortaya çıkması için Sherlock Holmesvari bir dedektifliğe soyunarak değil hayır, sadece dümdüz şerefli bir polisin yapması gerekeni yaparak soruşturmayı yeniden başlatır ve ondan önceki polislerin yapmadığını yapıp herkesi didik didik eder. Bir yanda Sang-Cheol diğer yanda da Jung-Woo'nun bazen ayrı uçlardan bazen de beraber paslaşarak dosyayı yeniden deşmesi ile de kasabanın yıllarca hasıraltı edilen tüm pislikleri dökülmeye başlar.
Nordik polisiyelerinden alışık olduğum tarzda bir dizi değildi Black Out. Bir an geldi kendimi Müge Anlı'ya konu olmuş bir olayı izliyor gibi de hissettim hatta. Maalesef her şey çok tanıdık, bu yüzden de sinir bozucuydu. Gündemde gördüğümüz kadın ve çocuk cinayetlerinin çoğunda gerçekleşmeyen tastamam bir adalet izleyebilmek ise yine de ağır bir hikâyenin acizane tesellisi oldu.
0 Yorumlar