''Bir adamın katetmesi gereken ne kadar yol var? Ona erkek demeniz için
Bir adam kaç kez yukarı bakmalı? Gökyüzünü görebilmek için
Ve bir adamın kaç kulağı olmalı? İnsanların ağladığını
duyabilmesi için
Evet ve kaç ölüm olmalı, bilebilmesi için? Ne kadar çok
insanın öldüğünü
Cevabı, dostum, rüzgârda bunun.''
Bob Dylan‘ın Blowin’ in the Wind şarkısı ile açılır Article 15. Tam da şarkıdaki gibi, tam da şarkıdan aldığım şu kısa alıntıda bahsettiği gibi bir adamın uzun yol yolculuğudur aslında her şey, hayata ve kendi içine doğru. Ölüm görmeye, ağıt duymaya, dünyadaki adaletsizliği, insanlardaki gaddarlığı göğüslemeye gitmektedir kahramanımız, henüz bilmese de. Sorular soracak, cevapları ise, ne çare, bulamayacaktır, esen rüzgâra karışmıştır hepsi çoktan.
Hindistan’ın iki yüzü var. Bir yüzü bollywood (ki ben kişisel olarak bu terimi kullanmayı tercih etmiyorum, ‘Hint filmleri’ ifadesi daha doğru geliyor bana) filmlerinden bildiğimiz renkli, şarkılı, danslı, eğlenceli ve bol çeşnili Hindistan; gölgede kalan diğer yüzü ise haberlerden, belgesellerden aşina olduğumuz dipsiz yoksulluk, sefalet, kast sistemi, turistlerin maruz kaldığı akıl almaz olaylar, vahşetlerle diğer Hindistan. Article 15 işte bu gölgede kalan yüzüyle “diğer Hindistan”a mercek tutan sert, ama çok sağlam bir film.
Kafadan gireyim konuya da.. Ayan bürokrat bir aileden gelen, Avrupa’da eğitim görmüş geleceği parlak bir polis olmasına rağmen bir etkinlikte İç işleri bakanıyla “rahat” bir üslupla konuştuğu için Hindistan’ın en kırsal ve kötü şartlarda yaşam mücadelesi verilen bölgelerinden biri olan Laalgaon kasabasına atanan (sürülen) genç bir komiserdir.
Laalgaon Hindistan’da süregelen kast sisteminin en aşağı seviyesinde bile olamayan, kendilerine “dokunulmazlar” denilerek dışlanmış, itilmiş, en kötü ve pis işlerin yaptırıldığı “Dalit”lerin çoğunlukta olduğu bir kasaba. Hali içler acısı kısacası. Ayan varsıl bir ailede büyüdüğü, ilk yetişkinlik yıllarını da Avrupa’da geçirdiği için kendi ülkesinin bu tür gerçeklerine, kast sistemine, hele hele bu sistemin en dip noktası olan Dalitlere çok yabancı bir adam. Laalgaon’a adım atmasıyla, kendi memleketinin bir köyüne değil Mars’a ayak basmışa dönen Ayan, işinin başına geçer geçmez de köydeki 2 kız çocuğunun öldürülmesiyle kendini dipsiz bir karmaşanın göbeğinde buluyor.
Sert bir film olmasına ve bu sıralar odaklanma sıkıntısı
yaşamama rağmen gözümü kırpmadan bir solukta izledim Article 15 ‘i. Bunda aslan
payı yönetmen Anubhav Sinha‘a ait kesinlikle, o kadar iyi iş çıkarmış ki.
Kırsal bölge insanı tasviri ise muazzamdı. Hem en üst kasttan gelen, hem de
bölgedeki en yetkili memur olan Ayan’a gösterdikleri çekince ve şaşkınlıkla
karışık merakları, saygıları ince bir gözlemin ürünüydü belli ki. Çok doğal,
çok başarılıydı.
Sinirlendiğinde gayri ihtiyari ingilizce konuşmaya başlayan
Ayan’ın kullandığı “f*ck” kelimesinin “defol” anlamına geldiğini zanneden, bu
yüzden Ayan her f*ck dediğinde alıp başını giden polis memuru Jatav karakteri
gerek karakterin saflığı, gerekse oyuncunun doğallığı ile favorim oldu
sanırım:)
Belki buradan itibaren “azıcık” spoiler de girebilir işin
içine, diyip devam ediyorum..
Hem Katil, Hem de Kimlik Arayışı
Bulunduğu konumun ağırlığını kaldırabilmesine yardım edecek
kadar sert ve soğuk olmayı başarabilen Ayan bu maskenin altında aslında kimlik
arayışı içinde olan kafası karışık bir adam. Film boyunca sık sık Delhi’de
yaşayan aktivist sevgilisiyle yazışan Ayan kayıp ruh hâlini ve kafasının içinde
dönen sorgulamaları bu anlarda açık ediyor genellikle.
Daha filmin ilk dakikalarında iç işleri bakanına “cool”
dediği için Laalgaon’a sürüldüğünü öğreniyoruz, üstelik bunu gayet alaycı bir
tavırla anlatıyor. Belli ki umurunda değil, orada olmasını bir haksızlık veya
trajedi olarak görmüyor. Bu yönüyle de sıradışı bir “kahraman” figürüne
dönüşüyor nitekim. Etrafına hayret eden değil, eleştiren gözlerle bakıyor hep.
Değişmesi gereken çok şey var ve derininde bir yerlerde Ayan bu işin ona
düştüğünü biliyor zaten.
Tabakhanede çalışan 3 kız çocuğunun önce kaybolması,
ardından da 2 tanesinin cesedinin bulunması üzerine bölgede yaşanan, görünen ve
gizlenen tüm çarpıklıklar, adaletsizlikler, sefalet ve yozlaşma su üstüne
çıkmaya başlıyor. Ayan hem istismar edilen ve ardından öldürülen 2 kızın
katilini, hem de kayıp olan üçüncü kız çocuğunu aramaya başlıyor.
Kız çocuklarının ölümü aşağı kasttan oldukları için önce
önemsenmiyor, ardından da tam tersi bölgenin siyasileri tarafından bir
propaganda malzemesine dönüştürülüyor ve git gide bir tepkimeye dönüşüp başka
olayları da tetikliyor. Dalitler de bu süreçte artık hazmedemez hâle geldikleri
adaletsizliklere isyan edip iş bırakma eylemi yapmaya başlayınca her şey bir
kördüğüme dönüşüyor.
Her şeyin B*ka Sardığı An
Bölgenin kanalizasyon sisteminde Dalitler çalıştırıldığı
için, onlar iş bırakma eylemine geçince kelimenin tam manasıyla her tarafı b*k
götürüyor. Yozlaşmış sistemin atığı olan pislikler, kanalizasyonun pislikleri
ile bir araya geliyor ve Ayan kendini hem gerçek, hem de metaforik bir b*k
çukurunun içinde buluyor.
“3 rupi ile ne satın alınır Aditi? 3 rupi ile bir şey
alınabilir mi? O kızlar 3 rupi için tecavüze uğradı ve öldürüldü. Ben Avrupa’da
büyürken insanlar şöyle derdi; Hindistaan, Hindistan.. Bir gün oraya gitmek
istiyoruz. Ben de muhakkak gitmelerini söylerdim. Tac Mahal veya Khajuraho’yu
babamın malı gibi satardım onlara. Ülkemle gurur duyardım. Hala da duyuyorum
ama burada bir savaş var. İki kız öldürüldü biri de kayıp ve kimse umursamıyor.
Her şey birbirine karışmış durumda. Ama ben bu karışıklığı çözeceğim. Yeni
düşünceler, yeni yollar bulmalıyım. Çünkü bu karışıklık çok eskiden beri var.”
der Ayan düştüğü çukurda ilerlemeye çalışırken.
Tutunduğu şey ise 1950 yılında, kendisi de bir Dalit olan
Bhimrao Ramji Ambedkar tarafından kaleme alınan Hindistan Anayasasının 15.
maddesi oluyor.
“Devlet hiçbir vatandaşa ayrımcılık yapamaz. Din, dil, ırk,
kast, cinsiyet veya doğum yeri gerekçesiyle kuyuların, tankların, banyo
yerlerinin, yolların kullanımı veya herhangi bir kamu malına erişim herhangi
bir engelleme, mesuliyet, kısıtlama veya koşullamaya tabi olmayacaktır.” diyor,
filmin adını, Ayan’ın da ayakta durma gücünü aldığı Madde 15.
Ayan filmin yüzeydeki kahramanı, ama bir de gölgede kalan kahraman var. Nishad. İsyancı Dalitlerin lideri olan Nishad içine doğduğu dünyanın vahşiliğine ve gaddarlığına karşı hayret duygusunu gördüğü her şeye rağmen hala yitirememiş, pasif direnişi düstur edinmiş bir adam. Bir parçası olduğu Dalitlerin ya görmezden gelindiği ya da siyasi menfaatler uğruna kullanıldığı bir ortamda onurlu bir hayat hakkı için verdiği mücadele filme derinlik katıyor.
İnceden bir “Memories of Murder” hissiyatı
Filmi izlerken de inceden içime doğan Memories of Murder
benzerliği çok önemli bir sahnede gösterilen su kanalı ile daha da gözümde
büyüdü. Memories of Murder’in en çarpıcı detayı olan su kanalı sekansının bir
benzeri ile kült olmuş Güney Kore filmine bariz bir selam çakılmış bence.
Kırsal bir bölgeye atanan polis, aydınlatılması gereken
cinayet, yerel polisler ve şehirden gelen modern polis arasında doğan fikir ve
usül çatışmasının doğurduğu trajikomik manzara gibi yönleriyle de benzeşiyor zaten
Article 15 ve Memories of Murder. İkisi de defalarca izlenecek filmler
listemde. Sizlere de ikisini de gözü kapalı tavsiye ediyorum, izlemelisiniz.
0 Yorumlar