"İlk aşk hikayesini duyduğum zaman
Seni aramaya başladım hemen
Ne kadar kör olduğumu bilmeden
Sevgililer sonunda bir gün tanışmazlar
Onlar taşırlar birbirlerini içlerinde
Bir gün gelip tanışana kadar“
Hemen hemen her filmini bir Rumî alıntısı ile başlatan ve öykünün temelini de alıntıladığı felsefeye dayandıran sufî yönetmen İmtiaz Ali Love Aaj Kal filmini de Rumî'nin bu satırları ile açıyor.
Love Aaj Kal 2009 yapımı, İmtiaz Ali imzalı biraz eski bir Hint filmi. 2020’de ise filmin bir çeşit remake’ini çekti, farklı bir cast, ama aynı öyküleme tekniği ile. İki filmi de peş peşe izledim ve tek yazıda topladım, hadi başlayalım..
2009 yapımı olan ilk filmin başrollerinde Saif Ali Khan ve Deepika Padukone yer alıyor. 2020 yapımı ikinci filmde ise Saif Ali Khan’ın kızı Sara Ali Khan ve Kartik Aaryan var. İzleyici için tatlı bir hoşluk olduğu kadar, çiçeği burnunda aktris Sara Ali Khan için de daha evvel babasının oynadığı bir filmin remake’inde rol almak özel bir tecrübe olmuştur muhakkak. Ama bu tatlı baba-kız bağlantısını bir kenara koyduğumuzda iyi bir fikir miydi Sara Ali Khan bu film için, onu bilemiyorum!
İki film de temelde aynı mantık üzerine kurulu; kahramanlarımız hikayenin başında tanışır ve aşık olurlar. Yüzeysel başlayan ilişkileri giderek derinleşir, bu durum taraflardan birinin gözünü korkutur ve ayrılırlar. Ardından sahneye hikayenin mentoru yani korkak kahramanımızın rehberi çıkar. Kendi gönül yarasını anlatmaya başlar ve böylece de hikaye içinde hikaye izlemeye başlarız. Eş zamanlı olarak hem ana kahramanların, hem de mentorun anlatımı ve flashbacklerle geçmişteki çiftin aşk hikayesi paralel olarak ilerler.
Bu kalıp iki filmde de değişmiyor. Ama hikayelerin içine girildiğinde hem bugünün, hem de geçmişin hikayeleri giderek özgünleşip kendi yolunu buluyor, o yüzden aynı filmi ikinci kez izliyorum hissine kapılmadım hiç. İki filmi de sevdim. Ama ille de bir tercih yapmam gerekse ilk film daha ağır basar, 2000’lerin göz kanatan kadın-erkek modasına rağmen.
Yönetmen İmtiaz Ali’nin aşka bakış açısını ve bunu filmlerine döküş şeklini seviyorum. Her filminde bir kahraman derinden bir yerlerden yakalıyor beni muhakkak. Her filmi kendi içinde yönetmenin iç dünyasına ve tüm insanî elementleriyle hayatı kavrayışına ait parçalar barındırdığı için birbirine de bir şekilde görünmez iplerle bağlı aslında. Bu bütünselliği de seviyorum. Temelde hep aynı soru etrafında dönüyor zaten İmtiaz Ali’nin aşk filmleri..
Neden Hep Aynı Hikaye?
Biraz yüzeysel başlayıp giderek derinleşir İmtiaz Ali filmleri. Hikayenin kahramanları tanışır, birbirlerinden etkilenirler, ama her şey sıradandır. Her şey bir ezberin devamıdır, daha başlarken nasıl bitecekleri bile bellidir. Hep aynı basmakalıp hikaye. Aşk başlar, yaşanır ve tükenir.
Dünya yorucu bir yer. Karmaşık ve kafa karıştırıcı bir yer. O yüzden bu dünyanın şartlarında yaşanabilecekler belli ve kısıtlı. Bu dünyanın şartlarında yaşanabilecek ilişkiler de belli ve kısıtlı. “Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet, Heer ve Ranjha…Cennette ayrılan iki bedende tek ruh, dünyada birbirini arıyor.” Bunlar masal sadece.
Peki ya bir gün biri çıkar ve dünyanın sunduklarından daha fazlasını isterse??
Hep aynı ezberden giden, başlarken bile nasıl biteceği belli ve tükenmeye mahkum, o herkesin bildiği, öğrendiği, kabullendiği “aynı hikayeyi” reddeder, kendini kendinden çok ona ait hissettiği, iki bedende tek ruh olduğu insanı isterse, bir deli çıkıp?
İmtiaz Ali aşk filmlerinin çıkış noktası tam da bu işte. “Belki de herkes haklıdır. Belki de tek aptal, tek hatalı benimdir. Dünyanın sunduğundan daha fazlası olduğunun mümkün olduğuna inandığım için!” der Love Aaj Kal-2020’nin ana kahramanı Veer. Sahte olana sırtını döner. Dünyanın sunduğundan daha fazlasını, daha gerçeğini, daha derinini ister. Ve bu arayış onun hayat hikayesine dönüşür.
Love Aaj Kal -2009
İlk filmin ana kahramanları Jai ve Meera. Londra’da yaşayan ve arkadaş ortamında tanışıp çıkmaya başlayan mimar Jai ve restoratör Meera yaşadıkları ilişkiye isim koymamakta ve birbirlerini sıkmamakta kararlı bir şekilde birkaç sene boyunca beraber olurlar.
Ardından Meera Hindistan’da iş bulur, bu gelişmeyi Jai’ye açıkladığında evlilik teklifi alıp, daha somut ve güçlü bir bağ ile birbirlerine bağlanacaklarını umut eder, ama uzak mesafe ilişkisinin kafa karışıklığı ve zaman kaybından başka bir şey olmadığını düşünen Jai için böyle bir seçenek söz konusu değildir. Meera gidecekse ilişkileri de bitecek demektir. Ve biter. Hem de başladıkları gibi kasmadan. İlişkileri boyunca etraflarına, birbirlerine ve hatta kendilerine dahi satıp durdukları “biz cool bir çiftiz” pozunu bir “ayrılık partisi” ile taçlandırarak dostça ayrılırlar.
Jai Meera’nın gittiği gün hikayenin ve kendisinin mentoru yani akıl hocası olacak olan Veer ile tanışır. Londra’da bir kafe işleten ihtiyar Veer, Meera’yı durdurması için Jai’yi teşvik etmeye çalışsa da çabaları sonuçsuz kalır. Jai henüz aşk yolunun çok başında ve bu tür artistik hareketlere girişmekten çok uzak bir kafadadır. Jai başta Veer’den hiç hoşlanmasa da Veer mazide kalan kendi aşk öyküsü anlatmaya başlayınca bir şekilde Ja’nin ilgisi çekmeyi de başarır.
Meera Londra’dan ayrılınca aralarına aşılması hiç kolay olmayan fiziksel mesafeler girse, nitekim giderken ilişkilerini de bitirmiş olsalar da ironik bir şekilde ayrılırken bedenleri arasına giren mesafe birliktelerken hep aralarında olan ruhani mesafeyi kapatır. Yıllarca beraber olan Jai ve Meera birbirlerini asıl ayrıldıktan sonra tanımaya başlarlar. Kısacası bazı hikayeler tam da bitti dediğiniz yerde başlar ve bu da onlardan biridir… (E gerisini de anlatmayayım artık:)
Love Aaj Kal – 2020
Love Aaj Kal 2020’nin ana kahramanları ise Zoe ve Veer. 22 yaşında hayatının ve kariyerinin çok başında olan Zoe evlenip iş hayatını bırakan ve bunun pişmanlığını ömrü boyunca aşamayan annesinin baskısı ile büyümüş bir kız. Kendi keşkelerini ve uktelerini çocuğu üzerinden aşmak isteyen pek çok ebeveyn gibi annesi de Zoe’yi ona kendi doğrularını dayatarak yetiştirir. Bu baskı altında 55 yaşında emekli olana kadar hayatındaki tüm dönüm noktalarını incelikle tasarlayan Zoe’nin gelecek planları arasında aşk asla, 27 yaşından evvel ciddi bir ilişki kat’a yoktur.
Ama tam da yolun çok başında, daha 22 yaşında, Veer ile tanışır. Yazılım mühendisi olan, asosyal ve içe kapanık bir genç adam olan Veer’in hayatı Zoe’ninkinden çok farklı öncelikler ve değerler üzerine kurulu. Yine de göz göze geldikleri ilk andan itibaren aralarındaki çekime ikisi de kayıtsız kalamaz.
Bu kez ana kahramanın mentoru “büyük ayrılık”tan önce çıkar sahneye. Yine bir kafe sahibi olan mentorumuz bu kez kadın kahramana rehberlik etmek için var. “Mazi” adındaki kafenin müdavimi olan Zoe ve Veer kafe sahibi Raghu’nun dikkatini çekerler bir şekilde ve ilişkilerinin aksayan ayağı olan Zoe Raghu’nun mazide kalan hazin aşk öyküsünü dinlerken kendini sorgulamaya başlar.
Dalgalı başlayıp fırtınalı devam eden ilişkileri en sonunda Zoe’yi alabora ettiğinde ise annesinin bilinçaltına kazıdığı korkularla baş edemeyen Zoe Veer’den ayrılır. Terk edildikten sonra Himalayalarda bir iş bulan Veer alıp başını dağlara gider. Ve tıpkı ilk filmde olduğu gibi mesafeler bedenlerini ayırırken kalplerini ve ruhlarını eskisinden daha da yaklaştırır…(Yine gerisini anlatmayacağım:)
Laila Majnu incelemesinde de bahsetmiştim İmtiaz Ali “dağın çağırdığı insanlar”ın hikayecisidir diye. Bu hikayede de dağ Veer’i çağırır.
“Bu mesafeler beni senin yapar”
İki film de fiziksel mesafelerin gerçek aşıkları daha da yakınlaştıracağı alt metnine dayalı temelde. Beraberken, ulaşmak, görmek, konuşmak çok kolayken bazı şeylerin gerçek değeri ortaya çıkamıyor, ya da bazı insanların. Özellikle de internet çağında; sosyal medya, yazışma, görüntülü konuşma vs. tüm bu imkanlar hayatımızı kolaylaştırırken karmaşıklaştırıyor da aslında.
Günlük hayatın koşuşturması içinde çoğu şeyi daha pratik hâle getiriyor elimizin altındaki akıllı telefonlar doğru, ama her zaman önemli olan “pratik” olmak değil ki. Bazen bir insanı her istediğinde görememek, özlemek, oturup ona özenle bir mektup yazmak, cevabını beklemek, onu görmek için çaba sarf etmek, riske girmek, yorulmak.. Bunlar güzel şeyler ve çoğunu kaybettik, ne yazık ki. Hayat takas prensibine dayanır özünde, bir şeyler alıyorsan karşılığında da bir şeyler verirsin. Evet teknoloji bize pek çok kolaylık ve imkan kazandırdı, ama karşılığında da bizden yeri doldurulamayacak özel bir şeyler aldı.
İşte tam da bundan muzdarip olan İmtiaz Ali “fiziksel mesafe”nin “yakınlaştırıcılığına” güvenmiş çoğu filminde, Love Aaj Kal’lar başta olmak üzere. Hem göremeyince, sevdiği insandan uzak düşünce duyguları demini alıyor ve aşkının gerçek büyüklüğünü idrak ediyor filmin kahramanları, hem de o fiziksel mesafeyi aşmak için bir şeyler yapması yani kendi hikayesinin kahramanı olması gerekiyor. Mecnun’nun çölleri aşması kadar olmasa da, ya da Ferhat’ın dağları delmesiyle boy ölçüşemese de bu çağda kurulu düzenini, kariyerini, sorumluluklarını, planlarını bir kenara itip sevdiğinin peşinden gitmek de bayağı bir delilik sayılır.
Ama “akıllı bir delilik”. Çünkü (İmtiaz Ali’nin vurguladığı mesaj da bu) aşık olmak insanı kendiyle barıştıran bir duygu. Dünyayla kavga edebilmen için kendinle barışman şart. Dünyaya kafa tutma gücünü ve cesaretini de bir insana “aşk”tan daha iyi ne verebilir ki? Bu yüzden ikinci filmin mentoru Raghu giderek mutsuz, huzursuz bir adama dönüşüyor. Aşka sırtını çevirdiği gün iç huzurunu kaybediyor. Artık dünyayla değil, kendiyle kavga etmeye başlıyor.
Aşık bir adam, sevdiği için tüm dünyaya kafa tutacak gücü kendinde bulur. Aşkına ihanet etmiş bir adam ise kendine yenik düşmüş bir zavallıdır artık. Ve dünya ona ne sunarsa sunsun o yeri doldurulamayacak boşlukla yaşamaya mahkumdur. En öz ve direkt hâliyle Love Aaj Kal-2020’nin verdiği ve benim de aldığım mesaj bu.
Ne bileyim…Hepsi laf-ü güzaf belki de ama tüm bunlar benim idealize ettiğim “aşk” anlayışıyla çok bütünleşen fikirler. Pratikte geçerliliği var mı varsa ne kadar onu da kestirmem güç. Ama izlemesi zevkli:)
Ömüryiyengillerden Zoe
Uzun lafın kısası; her İmtiaz Ali filmi gibi Love Aaj Kal serisini de sevdim, keyifle izledim. Belki tek eleştirim 2020 remake’nin başrolü olan Sara Ali Khan’a olabilir. Oyunculuğunu maalesef beğenmedim, “overacting”in gözünü çıkarmış, inanılmaz abartılı bir oyunculuk sergilemiş filmin her ama her sahnesinde. Oynadığı Zoe karakteri çok dışa dönük, enerjisi yüksek bir kız tamam, ama bu kadar da değil, filmde tek bir bakışla, tek bir ses kırılmasıyla duyguyu vermesi gereken minimal sahneler var, onlarda bile abartının doruklarında büyük büyük oynamış. Uzaklara gitmeye gerek yok çok benzer özellikte bir karakteri Love Aaj Kal’ın 2009 yapımı filminde bizzat babası Saif Ali Khan da oynamış. Saif Ali ne kadar ayarında, kararında oynamışsa Sara Ali de o derece ayarsız, aşırı abartılı bir oyunculuk sergilemiş maalesef. Onun haricinde iki filmin ana castı da gayet başarılıydı.
İlk filmde ana çiftin hikayesi, 2020 yapımında ise hikayenin mentoru olan Raghu’nun mazide kalan aşk hikayesi daha çok ilgimi çekti. Sırf bu yüzden bile ilk film daha başarılı diyebilmek mümkün. Neticede filmin odağı günümüzde geçen hikaye ve o hikayenin daha geri planda olan geçmişteki çiftin gölgesinde kalması demek, bir sıkıntı var demek. Ki bu sorunsal da yine bizi sevgili Zoe’ye götürüyor. Oyuncunun abartısı kadar karakterin yüzeyselliği de biraz tadımı kaçırdı sanırım. İmtiaz Ali filmleri genelinde düşündüğümde de yönetmenin en sevmediğim (ya da en az sevdiğim) karakterlerinden biri oldu Zoe. Neyse yakanı bırakıyorum, hoşçakal Zoe, lütfen Veer’in ömrünü yeme.
Bir küçük anekdot… Hint filmlerini seviyorum, derinlemesine bir birikimim olmasa da izlediğim filmler ışığında Hint kültürü, gelenekleri, toplumsal tabuları, yaraları, eğlenceleri ile ilgili araştırmalar da yapıyorum kendi çapımda. Ama ne kadar öğrenirsem öğreneyim bir filmde bir şey oluyor, bir şey görüyorum ve “hiçbir şey bilmiyormuşum” noktasına geriliyorum jet hızıyla. Mesela Love Aaj Kal 2020 de Zoe’nin annesi ve ablası ile bir sahnesi var. Anne Zoe’nin ablasına “Seher” diye seslendi ve ben direkt mavi ekran verdim. Nasıl bir ailede iki kız kardeşten birinin adı Zoe, diğerinin adı Seher olabilir Allah aşkına:)
0 Yorumlar