Piku – Trajikomik Bir Baba-Kız Hikâyesi

Baba-kız ilişkisi, kabızlık, ve feminizm üzerine enteresan bir yol hikâyesi Piku. 2015 yapımı zarif bir Shoojit Sircar filmi. Soojit Sircar October da beni benden almıştı zaten incelikli sanatıyla, ama Piku’yu daha da çok sevdim sanırım.

Filmin adını aldığı Piku 30’lu yaşlarında, Yeni Delhi’de ihtiyar babası ve babasının bakıcısıyla beraber yaşayan bir mimardır. Babası Bashkor 70 yaşında huysuz, pimpirikli ve kronik kabızlıktan muzdarip, geçinmesi oldukça zor bir adam. Baba-kızın tek ve yegane gündemi ise Bashkor’un giderek bir yunan tragedyasına dönüşen kabızlık sorunudur. Bashkor bir gün, aniden memleketleri olan Kolkata’daki aile evine gitmek ister. Uçak ve tren alternatiflerini kesinkes reddetmesiyle de yolculuğun tuttukları bir ticari taksiyle kara yolundan yapılmasına karar verilir. Ve Piku, Bashkor, Bashkor’un bakıcısı Budan, tuttukları ticari taksinin sahibi Rana ve Bashkor’un tahtı yani lazımlığı ile beraber Delhi’den Kolkata’ya 1500 km’lik bir yolculuk başlar.. Filmin konusu en yalın hâliyle bu, dediğim gibi hem bir baba-kız, hem de bir yol hikâyesi.

Piku ve Bashkor’un çekişmeli rutin hayatıyla açılıyor film. Piku çok agresif ve gergin bir kadın. Babası Bashkor geçinmesi oldukça zor bir adam ve babasının tüm sorumluluğunu üstüne alan, ona annesi gibi bakıp, karısı gibi kavga eden Piku evde yüklendiği gerilimi dışarıdaki insanlardan çıkarıyor genelde. Babasına duyduğu öfke ve şefkat her gün kafa kafaya çarpışıyor beyninin içinde. Yüklendiği gerilimi de işe giderken bindiği ticari taksilerin şoförlerinden ve iş yerindeki insanlardan çıkarıyor. Paniklettiği şoförlerin Piku yüzünden her sabah başka bir kazaya karışmasının ardından da bir şekilde o ticari taksi şirketinin sahibi Rana ile yolları kesişiyor. Rana Piku’nun tam tersi yaradılışta bir adam; rahat ve sakin. Huysuz cadı Piku ile çıkılacak 1500 km’lik bir yolculuğa, işlerini kaybetme pahasına da olsa hiçbir taksici yanaşmayınca da iş başa düşüyor ve bu yolculukta şoför koltuğuna Rana oturuyor. Böylece de baba-kızın rutin hayatından sıyrılıp stresli, eğlenceli, öğretici ve bol çekişmeli bir yol hikâyesine evriliyor film.


Gişe iddiası olmayan, yerleşmiş Bollywood kodları üzerine inşa edilmemiş, alternatif akım bir film olmasına rağmen Piku’nun başrollerini 3 dev Hint starı paylaşıyor. Ki bu yönüyle de enterasan bir film. Baba Bashkor karakterini Hindistan sinemasının hâlâ aktif olarak oyunculuk yapan en eski toprağı Amitabh Bachchan, Piku’yu en popüler Hint kadın oyunculardan biri olan Deepika Padukone, Rana’yı ise 2020'de vefat eden hem Hint sinemasında hem de Hollywood’da çok başarılı işlere imza atmış, müthiş oyuncu Irrfan Khan canlandırıyor. 3 oyuncunun da çok başarılı performanslar sergilediğini söylememe lüzum yok aslında, ama en azından Deepika Padukone’ye minicik bir parantez açmalı ve bu filmde bambaşka bir ışıltısı olduğunu söylemeliyim.

Piku olaylar değil, diyaloglar üzerine kurulu, durağan ve yalın bir hikâye olduğundan film hakkında daha detaylı konuşabilmek için direkt karakterlerden bahsetmem gerek sanırım.

Piku

“Agresif, gergin, soğuk bir karakter nasıl sevdirilir?” sorusuna cevap niteliğinde bir karakter Piku. Görece ‘itici’ olabilecek özelliklerle donatılmasına rağmen film boyunca anladım, sevdim, üzüldüm, ama hepsinden çok, hepsinden öte çok saygı duydum ben Piku’ya. Tuvalet temizleyicisini çaldığı gibi absürt iddialarla her hafta bir yardımcıyı işten kovan, günde en az 3-4 kez tansiyon ölçtüren, yemeklere katılmasına şiddetle karşı çıktığı tuzu her gün bir başka yere saklayan, en sevdiği hobisi insanları eleştirmek ve tek önemli gündemi kabızlık problemi olan bir babası var Piku’nun.

Bashkor’un imtihan gibi tabiatına rağmen Piku babasını gerçekten seven bir genç kadın. Bir toplantının ortasında içeri giren sekreterin “Piku hanım, babanız…” dediği kısacık bir anda korkuyla yüreği yerinden hoplayacak kadar babasını seven, ama sekreter o cümleyi “size bir not bıraktı. Bugün sadece birkaç damla çiş yapabilmiş, sonra yine kabızlık başlamış ve birkaç kez de gaz çıkarmış” diye bitirdiğinde de eve gidip küçük çaplı bir cinnet krizi geçirecek kadar da bezgin bir kadın.

İlişkileri birbirlerini eleştirmek üzerine kurulu gibi dursa da aslında Piku derinlerinde bir yerde babasının fikirlerine, ideallerine, hayat görüşüne babasına hayran her kız çocuğu gibi içten bir saygı besliyor. Ama babasının ilerleyen yaşıyla beraber çocuklaşan tabiatına da ayak uydurmak zorunda. Piku’nun içsel savaşını da bu ikilem oluşturuyor. Bazen bir karı-koca, bazen geçimsiz iki kardeş, bazen de anne ve yaramaz oğul gibi çekişen Piku ve Bashkor beraber geçen bir ömrün ve aralarındaki sevgi bağının da gücüyle yolun sonunda öz kimliklerine dönüp yeniden baba-kız olmayı başarıyorlar.

Çekişmeli bir iletişimleri olsa da külfet değil, bir yol arkadaşlığı Piku’nun babası ile olan ilişkisi. Bashkor’un sivri karakterine, keskin yargılarına ve bencil perspektifine rağmen büyük bir olgunlukla “ailemizi, oldukları insan için yargılama lüksümüz yok” diyebilen Piku günün sonunda babasını sevebilmek için de hep güçlü bir sebep buluyor.

Bashkor

Bashkor bir feminist. Evet ve sırf bu yönüyle bile oldukça orijinal ve ikonik bir karakter. Film boyunca dikkatini kabızlığından biraz olsun ayırabildiği anlarda konuştuğu yegâne şey de bu; feminizm. Direkt bu ifadeyi asla kullanmıyor, ya da kendini bir feminist olarak tanımlamıyor. Ama kızı Piku, sürekli çekiştiği baldızı ve erkek kardeşinin eşiyle kurduğu hemen her diyaloğun alt metni Bashkor’un feminizme göz kırpan dünya görüşüne ışık tutuyor.

Piku’yla ne kadar büyük kavga ederlerse etsinler asla geri adım atan taraf olmayan Bashkor’un bu konudaki tek istisnası Kolkata yolunda bir süreliğine direksiyona geçen Piku’ya otobanda araba kullanacak tecrübesi olmadığını söyleyerek cesaretini kırıp küstürdüğü sahnedir, mesela. En haksız olduğu ve sinirden Piku’nun burnundan dumanlar çıkarttığı anlarda bile oralı olmayan Bashkor sadece kızının öz güvenini kırdığı zaman özür dileyip geri adım atan taraf oluyor.

Diğer ve daha öncelikli gündemi ise başta yunan tragedyası yakıcılığına sahip kabızlığı olmak üzere, bilimum hastalıklar. Menopoz da dahil olmak üzere kendine her hastalığı saniyeler içinde yapıştırabilecek kadar pimpirikli bir adam olan Bashkor’un bu huyu da Piku’nun en büyük imtihanı hâliyle.

Babasına annelik, eşlik, arkadaşlık, öğretmenlik ve hemşirelik yapan ve tüm bunları yaparken de aynı zamanda çalışan bir kadın olan Piku ve Bashkor ilişkisini izlerken yine de hiç negatif bulmamam, yine de beni gülümsetmesi ve bir sıcaklık hissi verebilmesi de yönetmenin maharetiydi sanırım.

Rana

Delhi’den Kolkata’ya yapılan gergin seyahat boyunca Piku ve Bashkor arasındaki tampon bölge ise Rana oluyor. Piku’nun hayatına giren hiçbir erkeğin yapamadığını yapıp Bashkor’u bir çırpıda çözümleyen Rana, Piku defaatle aksini iddia etse de genç kadını etkilemeyi de başarıyor böylece. Piku ağır bir sorumlulukla cebelleşen bir kadın ve romantik bir ilişkide her şeyden öte bu sorumluluğunu tartabilecek bir adama ihtiyacı var. O yüzden alakasız bir şekilde tanıştığı ve yan yana çok alakasız durduğu Rana Piku’nu kalbine ve beynine en hassas yoldan sızıvermeyi başarıyor.

Filmin en komik anları ise Rana’nın yol boyunca Bashkor’a sunduğu birbirinden enteresan kabızlıkla mücadele metotları. Aslında hiçbirinin sorunla da, çözümle de alakası olmasa da Bashkor kabızlığına kafa yorup, ona çözüm önerileri sunan Rana’yı hiçkimseyi almadığı kadar ciddiye alıp sunduğu her öneriyi büyük bir inançla kendi üzerinde hayata geçiriyor. Buna klozete, alaturka tuvalete oturur gibi çömelerek tünemek de dahil:)

Rana insan ilişkileri becerisi yüksek bir adam ve Bashkor’un rahatsızlığında büyük payın psikolojik olduğunu çözümleyip Bashkor’la ciddiye alınacağı tek dilden iletişim kurmayı başarıyor. Ve hem Bashkor’a kafasını oyalayacak meşgaleler verip ortamdaki gerginliği hafifletiyor, hem de on yıllardır tanıdığı insanların bile söz geçiremediği ihtiyar kurdun kanına girip baba-kız arasındaki dengeye dışardan etki edebilen tek insan olmayı başarıyor.

Piku tamamen diyaloglar üzerinden yürüyen bir durum hikâyesi olduğu için de bu üçlü arasındaki çekişme ve uzlaşmalar filmin özünü ihtiva ediyor.

*Spoiler*

Hikaye hem somut, hem de metaforik anlamda bir yolculuğa dayanıyor. Eşlikçileri Piku ve Rana olsa da bu temelde Bashkor’un yolculuğu aslında ve film finale Bashkor’un adımlarını takip ederek yürüyor. “Bir hayat ölüme doğru dingin bir nehir gibi nasıl akar” onu izliyoruz filmin son yarım saatinde. Bashkor ölümü, Piku da babasının gidişini aynı dinginlik ve olgunlukla karşılıyor.

“Babam beni buna hazırladı.” Çekişme, stres ve bitimsiz tartışmalarla geçen yılların ardından, su çekilince dibe çöken ağırlığı nihayet algılayabilen Piku, olabildiği insan olmasını sağladığı için derin bir minnet duyarak veda ediyor babasına.

Piku’nun içine dinginlik, benimkine de özel bir film izlemiş olmanın tatmin hissi çökerken bitti film böylece. Özledikçe izlenecek filmler listemde Piku kesinlikle, Hint filmi seven, sevmeyen herkese öneriyorum gönül rahatlığıyla.
















Yorum Gönder

0 Yorumlar