Cruel City – Bir Şehri Yutan Adam

2013 yapımı biraz eskice bir yapım olan Cruel City, bir diğer adıyla Heartless City, yayınlandığı dönem ve sonrasında çok konuşulmuş, sevilmiş, kaliteli bir Kore dizisi. Üstünden uzun yıllar geçmesine rağmen de suç draması türündeki kdramalar içinde ilk sıralarda yeri. Güncel diziler içinde beni “gel başıma otur” diyerek kendine çeken bir yapımın olmadığı bir boşlukta açtım ve başına kuruldum, bir çırpıda da bitirdim.

Yayınlandığı dönemi de düşününce, biraz “eski moda” kalan bir dizi, ama bu bence kesinlikle negatif bir ifade değil. Aksine eski Kore dizilerindeki ruhu çok seviyorum ve özlüyorum. O yüzden arada güncel yapımlardan sıyrılıp eskilerin atmosferini solumak iyi oluyor.

Polis-mafya sarmalında gelişen bir suç draması Cruel City. Ve bir adamın bir şehre kafa tutma hikayesi. Dizinin bir ucu savcılar, polisler ve çeteler arasındaki güç dengeleri ve çatışmalara dayanırken, diğer bir ucunda ise bir adamın trajik yaşam öyküsü var.

“Dünya bir ayna gibidir. Eğer ona tükürürsen o da sana tükürür. Eğer ona gülümsersen o da seninle beraber gülümser.”

Jung Shi Hyun’un hayat felsefi bu. O yüzden ona daima tüküren bir dünyaya bir gün gülümseyeceği umuduyla tutunuyor. Bir genelevde dünyaya gelen, babasının kim olduğunu annesinin dahi bilmediği, annesi aşırı dozdan öldükten sonra da hayat kadını Jin Sook ve torbacı Safari’nin himayesinde büyüyen Shi Hyun’u Safari amcası bir gün “kim demiş senin baban yok diye, var! Hatta sen çok zeki bir çocuk olduğuna göre kesin senin baban doktor falandı. Tabii ya, doktor’un oğlu’sun sen.” diyerek teselli eder. Öksüz Shi Hyun’un kırık kalbine bir teselli olması için takılan bu yalancı lakap yıllar sonra yer altı dünyasında büyüyecek bir efsanenin de adı olacaktır!

Doktor’un Oğlu

Babasının kim olduğunu bile bilmeyen Shin Hyun’a herkesin doktor’un oğlu demesi can yakan bir ironi aslında. Ya da ona gülümsemesini beklediği dünyanın Shi Hyun’la kafa bulma şekillerinden biri. Kimliğini gizlemek için bu can yakan ironik lakabın arkasına saklanan Shi Hyun, etrafına ördüğü gizem ve erişilmezlik zırhı sayesinde giderek bir mafya efsanesine dönüşür. Sekiz yıl boyunca kendi tabiriyle “köpekliğini” yaptığı Seul’ün en güçlü çetesinin lideri Scale’e dizinin ilk bölümde baş kaldırarak şehri yutmaya karar verir. Ve hikaye başlar.

Başarılı da olur. Scale’i devirir, her yere kendi adamlarını yerleştirir ve Seul’ün tüm sokaklarını yutar. Ama bu cılız zafer doktor’un oğlu için son değil, başlangıçtır. Çünkü aslolan şahıslar değil sistemdir. Ve sistem Scale’nin yerini doldurmakta gecikmez. Üstelik çok tanıdık birini, ona adını bahşeden Safari amcasını diker karşısına.

Yer altında kanlı bir iktidar savaşı sürerken, yerin üstünde de Seul’ü yutan doktor’un oğlunu bitirmek için özel bir polis timi kurulur. Doktor’un oğlu, özel timin gözü kara amiri Hyung Min ve karşısına aldığı illegal suç örgütünün büyük başkanı arasında sıkışıp kalır. Çizgiyi geçmiştir çoktan, hayatta kalabilmek için “en büyük” olmaktan başka seçeneği yoktur artık.

Spoiler vermeden yazabileceklerim buraya kadar. Ve şunu ekleyebilirim; suç dramalarında bilhassa mafya temelli olanlarda “özendirici olma” riski hep var. Anlatacağınız hikayeye ve ondan da çok nasıl anlattığınıza bağlı bir durum. Ve Cruel City bu konuda “sıkıntısız” bir dizi. 

İllegal dünyanın acımazsızlığını, çarkların arasında harcanmanın kolaylığını, bir kere çamura battıktan sonra geri dönüşün olmadığını ve hepsinden önemlisi yasa dışı dünyada kazanmanın mümkün olmadığı bitimsiz bir savaşın hüküm sürdüğünü doğrudan anlatıyor ve karakter psikolojileri üzerinden etkisini de en sert şekilde hissettiriyor izleyiciye. İzlerken özellikle karakterlerin umutsuzluğu, yorgunluğu, ama bırakma lükslerinin de olmayışı fena hâlde boğdu beni. İyi de oldu, bir mafya hikayesi olacaksa böyle olmalı.

*Spoiler*

Dizide birkaç tane sağlam plot twist var; bunlardan ilki ve en önemlisi doktor’un oğlunun mafyaya sızdırılmış bir polis olduğunun ortaya çıkması tabii. Bu gerçek ışığında dengeler değişsin, doktor’un oğlunun şansı dönsün, benim üstümden biraz yük kalksın “polismiş meğer kerata, ona bir şey olmaz o zaman” diyip rahat rahat izleyeyim istedim. Ama ne çare!.. Finale kadar ne doktor’un oğluşunun şansı döndü, ne de ben rahat bir nefes alabildim. Dipsiz bir karanlığının içine içine çekildi karakter, kimse engel olmadı, gördüler, anladılar ve sadece izlediler. Onurlu bir adamın kahpe bir dünyaya yenik düşüşünü izledik hep beraber.

“İyi olduğuna inandığın şeylerin hiçbir anlamı olmadığını anladığın zaman her şey bomb*k oluyor..” Doktor’un oğlundan sonra en sevdiğim karakter olan Safari’nin bu cümlesi dizinin de ince bir özetiydi aslında. Umutları, idealleri, hayalleri olan insanların yoz bir dünyada, yoz bir sistemde piyon olduklarını fark edişleri ile raydan çıkan hayatlarının birbirine çarpışmasıydı Cruel City. Hepsi için acı bir kırılma noktası vardı ve senaristin karakterlere olumlamayan, ama izahtan da mahrum bırakmayan yaklaşımı sayesinde derinliği olan bir aksiyon izlemiş oldum.

Son iki bölümde önemli karakterler bir bir öldü, o yüzden dizi finale doğru büyük ivme kazanıyor ve giderek duygusallaşıyor. Her bir karakterin ölüm sahnesi ayrı ayrı çok dokunaklıydı, hepsi ölürken içinde kalan bir şeylerden bahsetti. Yaşadıkları hayattan bir şey anlamadı belki hiçbiri, ama ölürken birkaç minik ukteyi doldurabildiler. Doktor’un oğlu hariç. Yaşarken hep susan, hep içine atan Shi Hyun hayatın ağırlığını sessizce kabullendiği gibi ölümün ağırlığını da sessizce kabullendi.. İçimi sızlattı, öyle gitti.

Dizi başlar başlamaz kaçma-kovalama, dayak kötek, stratejik hamleler, çapraşık güç dengeleri, kuyrukları birbirine dolanmış birçok karakterle kafaları yakıyor. Finale kadar da bu kaos hiç durulmuyor, ama hepsinin dibinde çok ince anlar, dokunaklı sahneler de var. Aksiyon cephesi de sıkıcı olmamakla beraber, kişisel beğenilerim gereği biraz da, dizi bende bu ince-derin sahnelerle yer etti. Birkaçından bahsedeyim, yazıyı bitirirken..

Doktor’un oğlunun babasını tanımladığı sahne mesela;

–Bir gün babamdan intikamımı mutlaka alacağım.

+Sen babanın kim olduğunu bilmiyorsun ki!.

-Benim babam.. Benim babam bu dünya. Beni yetim bırakan.. Annemi bu hâle getiren bu dünya, benim babam.

Ya da sağ kolu ve en yakın arkadaşı Soo bıçaklandığında onu sırtında hastaneye taşıyıp, ardından da arkadaşıyla ilgilenen doktora cebinden bir tomar para çıkarıp verdiği sahne. Paraya şaşkınlıkla bakan doktora sesi titreyerek yalvarmıştı sonra da “Ne olur, bunu alın ve sanki kendi canınızmış gibi ilgilenin onunla.” Shin Hyun’un içine doğduğu ve içinde öldüğü dünyada işler böyle yürüyordu çünkü, para tek gerçek güçtü, bunu ona hayırsız babası olan dünya en sert şekilde belletmişti.

Normalde vurdu kırdı sahnelerinde göz deviren bir insanım, hiç de ilgimi çekmez, ama Cruel City’deki kavga sahneleri de çok estetikti gerçekten. Özellikle doktor’un oğlunun dövüş tekniklerini, adamları eğip büküp atıvermesini izlemek pek eğlenceliydi : ) Ki üzerinde hep takım elbise, kravat olduğu için çok da zarif görünüyordu kavgaya dalarken ♡♡









Yorum Gönder

0 Yorumlar