"Sayın Kont", dedi sonunda Mercedes yalvaran gözlerle Monte Cristo'ya bakarak, "aynı çatı altında ekmeği ve tuzu paylaşanları sonsuza dek dost kılan bir Arap geleneği vardır."
"Bunu biliyorum Madam", diye yanıt verdi Kont, "ama biz Fransa'dayız, Arabistan'da değil ve Fransa'da ekmeğin ve tuzun paylaşıldığı süreden daha uzun süren dostluklar yoktur."
Alexandre Dumas'ın intikam klasiği Monte Cristo Kontu'nun anime adaptasyonu olan 2004 yapımı Gankutsuou izlediğim en enteresan animelerden biri oldu. Çok garip ve matrak bir şekilde 5053 yılında geçen ve birçok bilim kurgu ögesiyle bezeli bu adaptasyon aslına ve aslının ruhuna en sadık Monte Cristo uyarlamalarından biri olarak görülüyor.
Orijinali 1250 sayfa olan eseri okumasa bile, herkes hikâyeyi ucundan kıyısından az çok bilir. Edmond Dantes fakir ama gururlu bir denizcidir, dünyalar güzeli de bir nişanlısı vardır; Mercedes. Sevgilisi Mercedes'e ve gemideki terfisine göz koyan dost görünümlü hasımları birlik olup Edmond'un başına bir çorap örerler ve Edmond uğradığı bu komplo sonucunda mahkum edilip bir adada bulunan İf şatosuna hapsedilir. Hapishanede tanıştığı yaşlı rahip Abbe Farya ile bir kaçış tüneli kazmaya başlarlar, Abbe Farya Edmond'a hem güvendiği insanlar tarafından nasıl tuzağa düşürüldüğünü, hem de okuduğu, öğrendiği, tecrübe ettiği tüm bilgi birikimini ve Monte Cristo adasında saklı olan bir hazinenin yerini anlatır. 14 yıllık mahkumiyetinin ardından tünelin bittiği gün Abbe Farya ölür. Edmond tek başına hapishaneden kaçar, hazineyi bulur ve bambaşka bir kimlik ve içi nefret dolu bir kalple hasımlarından intikam almak üzere Paris'e döner.
Gankutsuou bu kadim intikam tragedyasına hem bir takım anime kodlarını (mecha'lar yani devasa robotlar mesela, ne alaka dimi) hem de çok enteresan bilim kurgu ögelerini (İf adası yerine Ay'ı kullanmak gibi, bildiğimiz gezegen olan Ay) yedirmiş ve tüm bu uçuk kaçık eklemeler neticesinde madara olmak işten bile değilken, nefis bir Monte Cristo uyarlaması olabilmeyi başarmış bir anime.
Uyarlandığı klasiğe son derece sadık taraflarıyla da, çok başka bir kafayı yaşadığı aşırı özgün yanlarıyla da Gankutsuou çok ilginç ve seyir zevki çok yüksek bir iş olmuş bence...
Yıl 5053! Komşuya gider gibi Ay'a gidilen zamanlar, ama bu bir keşif gibi değil, insanoğlunun tabiatı gereği savaş ve istila gibi gerçekleşmiş, şimdi ise sular nispeten durulmuş ve Ay artık Dünya'nın egzantrik bir sömürgesi haline gelmiş. İşte zaman böyle bir zaman iken iki genç Fransız asilzade olan Albert ve Franz Ay'da düzenlenen bir festivale katılmak için Fransa'dan Ay'a seyahat ederler. İki arkadaş keyifle ve merakla etrafta gezinirler. Operaya gittikleri bir gece ise Monte Cristo Kontu adında görkemli ve gizemli bir adamla tanışırlar ve onun davetiyle festivalin bir parçası olan halka açık giyotinle idam törenine katılırlar.
Halkın coşkulu tezahüratları eşliğinde üç tane idam mahkumunun giyotine gideceği bu törende Monte Cristo Kontu Albert'e bir kumar oynamayı teklif eder. Albert'in önüne üç mahkumu temsil eden üç kart koyar, kartlardan birini seçip o kartın temsil ettiği bir tane mahkumu giyotinden kurtarma şansı verir Albert'e. Mahkumlardan ikisi açlık ve yoksulluktan dolayı suç işleyen adamlarken bir tanesi zevk için öldüren sadist bir katildir. Franz Albert'e böyle bir sorumluluğu almaması için ısrar etse de Albert Kont'un ve oyunun cazibesine kapılmıştır çoktan. Kumarı oynar ve giyotinden kurtarmak için seçtiği karttan sadist katil çıkar. Daha Albert neye sebep olduğunu idrak bile edemeden gözleri önünde sosyopat bir katil serbest kalır.
Franz bu olaylardan sonra Monte Cristo Kontu'ndan ürperse ve artık görüşmek istemese de Albert duyduğu hayranlığın önüne geçemez ve birkaç ay sonra Paris'e gelecek olan Kont'la yeniden buluşmak üzere sözleşip Ay'dan ayrılırlar. Kont Paris'e geldiğinde Albert onu önce kendi ailesine, sonra da tüm Paris sosyetesine takdim eder. Bu kadar kudretli ve bilge bir adamla arkadaşlık ediyor olmak Albert'in başını döndürür, en yakın arkadaşı Franz'ın ise bu tuhaf adama dair şüpheleri her geçen gün derinleşmektedir. Albert giderek en yakınlarıyla çatışmaya, Kont'a ise daha fazla bağlanmaya başlar. Bilmediği şeyse; Ay'a adım attığı andan itibaren Albert'in başına gelen hiçbir şey rastgele veya tesadüfî değildir, bu seyahat boyunca attığı her adım o farkında olmasa da büyük bir planın bir parçasıdır, Albert artık görünmez bir elin iplerini tuttuğu bir kukla, kanlı bir intikam oyununun piyonudur ve bu gerçekle yüzleştiğinde kendini geri dönüşü imkansız bir uçurumun kenarında bulacaktır!
Gankutsuou'nun intikam denkleminde Albert de en az Monte Cristo Kontu kadar hatta bazen ondan bile daha önemli bir bilinmeyen. Başta ergen tripleri ile kafa ütülese de giderek çarpıcı bir dönüşüm geçiren Albert bir sonraki adımını tahmin etmenin en az Monte Cristo kadar güçleştiği girift bir karaktere evrilmeyi başarıyor. İhanet üstüne kurulu bu hikayedeki saf sadakati temsil eden çocukluk arkadaşı Franz'la olan bağı da dizinin en duygusal ve etkileyici aksı. Dayı belki de yanılıyordu sadakatle başlayan her şey ihanetle bitmez illaki.. Kont da belki yanılıyordu Fransa'da da ekmeğin ve tuzun hakkı vardı belki.
Monte Cristo Kontu'nun intikam oyunununda bir piyon olduğunu anlayan Albert'in ergenlikten yetişkin bir erkek olmaya doğru attığı ilk adım ise ayaklarını yerlere vurup küsmeyi bırakıp kandırılmayı ve kullanılmayı bir şeref meselesi addederek Kont'u düelloya davet ettiği an. Kont Albert'in düello teklifini kabul eder, yer zaman ve şahitler ayarlanır. Ve tam burada iki asilzade arasında cereyan edecek bir kılıç düellosu beklerken bir anda sahneye mechalar (yani içindeki insanlar tarafından kontrol edilen dev robotlar) çıkar. Geleceğin teknolojisi ile geçmişin kültürünü birleştirip sıradışı ama ahenkli bir kompozisyona imza atar anime bir kez daha. Her ne kadar kılıçlar değil mecha'lar çarpışsa da geleneğe sadakat de kati'dir, bu düeolloda biri mutlaka ölecektir!
Gankutsuou'nun bir sıradışı tarafı da karakterlerin iki boyutlu kıyafetler giymeleri. Hep de renkli ve karmaşık desenler içeren bu kıyafetler, içindeki insanlar hareket ettiğinde bile kartondan gibi sabit kalıyor. Ve animenin enteresan atmosferini perçinleyip sürreal bir tat veriyor bu iki boyutlu kıyafetler ve dekorlar da.
Hem 5053'te yani hiç yaşanmamış bir zamanda geçen, hem de çok eski bir klasiğe dayanan Gankutsuou bu iki ayrı ucu tek potada eritmeyi ve hem hiç yaşanmamış bir geleceği, hem de çoktan tarih olmuş bir eski zamanı iç içe geçirmeyi başarıyor. 5000'lerin teknolojisi ve 1800'lerin kültürünün birleştiği sürreal bir evrende yeniden hayat bulan gözyaşı ve kandan müteşekkil bu kadim intikam öyküsü bir de bu gözle izlenmeye kesinlikle değer.
0 Yorumlar