My Unfamiliar Family – Kederimi Sırtında Taşıyan Kişi

İşlerin tuhaflaşacağı kadar uzun süre yaşarsanız, sizin de kendinizi tanıyamaz hâle geldiğiniz bir eşikten atlarsınız muhakkak. 18 yaşındayken, 25 yaşındayken ya da ne bileyim 33 yaşındayken olduğunuz insanın görse tanıyamayacağı bir insana dönüştürür dünya sizi. Pek çok insan için sadece acı bir fikir olarak kalacak olan bu ‘bir zamanlar olduğun insana yabancılaşma’ durumu, My Unfamiliar Family dizisinin ana kahramanı Kim Sang Shik için gerçeğe dönüşüyor, feleğin bir cilvesi ile..

Biraz kıyıda köşede kalmış olsa da bana göre en sıkı aile dramalarından biri olan My Unfamiliar Family 60’lı yaşlarında 3 çocuk sahibi, tır şoförü bir aile babasının geçirdiği kaza sonucu hafıza kaybı yaşayarak 22 yaşına geri dönmesini konu alıyor. Böyle deyince Secret Garden, Boys over Flowers falan minvalinde uçuk kaçık, fantastik bir dizi olduğu izlenimi uyandırabilir. Ama uyandırmasın. Tam tersi, çok gerçekçi, hatta acıtacak kadar gerçekçi bir aile draması bu dizi.

Dışarıdan orta sınıf, sıradan bir aile görüntüsü verseler de içerisinde derin yaralar, kırgınlıklar ve çatışmalar saklayan kapalı bir kutu aslında Kim ailesi. Önce anne ve babalarının “evliliklerinden mezun olmaya” yani boşanmadan hayatlarını ayırmaya karar vermesi ile çatırdıyor bu kapalı kutu, ardından da ailenin babası Sang Shik’in yaşadığı hafıza kaybıyla geçmişten bugünlerine uzanan tüm sırları ortaya dökülmeye başlıyor yavaş yavaş. O yüzden dizi bir aile draması olsa da merak duygusunu da hep canlı tutarak izleyiciyi finale kadar kendine kilitlemeyi başarıyor.

Aile sorunlarıyla eş değer ölçüde her bir aile ferdinin kişisel hayat mücadelesi de dizide yer buluyor. Çok çeşnili bir dizi bu sebeple. Hikaye bir anda bir ailenin hayatının en mahrem yerine bodoslama dalarak açılsa da; olayların ve ilişkilerin ve hatta karakterlerin bugünkü psikolojilerinin o hâle nasıl geldiğini gösteren kısa ama vurucu flashbacklerle güçlendirilmiş, ki bu yönünü de çok sevdim. My Unfamiliar Familiy flashbacklerin nasıl, ne zaman ve ne kadar kullanıldığında hikayeyi destekleyeceğini de çok iyi çözümlemiş bir dizi.

Aile üyeleri arasındaki iletişimin önemini ve o iletişim kurulamadığında doğan yanlış anlaşılmaların peydah edeceği trajik sonuçları yani geçimsizlik ve mutsuzluğu konu alıyor dizi, öz olarak. Sırf ve sadece birbiriyle konuşmayı, dertleşmeyi, hâlleşmeyi bıraktığı için bir karı koca arasına ne büyük yanlış anlaşılmalar ve aşılmaz mesafeler girebileceğini gösteriyor. Ve koca bir ömrün bu kadar basit bir sebep yüzünden mutsuzlukla, yalnızlıkla heba olabileceğini..

Dizinin hitap edeceği kitle; bir ailesi olan herkes, bu yüzden. Eksik de olsa, mutsuz da olsa, hatta şu an olmasa da.. “Aile” dünyanın en komplike yapılanması bence:) Fiziksel varlığı 3 oda bir salona sığabilecek kadar küçükken, maneviyatı olumlu ve olumsuz binlerce şeyi içine alabilecek kadar geniş. Hem yaralandığınız, hem yaralarınızın sarıldığı yer. Aynı anda hem sevip hem de nefret edebildiğiniz insanlar. Bazen kaçıp kurtulmak istediğiniz sizi boğan bir kapan, bazen de dünyanın hoyratlığına karşı başınızı sokabilecek tek sığınağınız. Karmaşık şey. Ve My Unfamiliar Family de tüm bu karmaşıklığı ve tezatları ile sıradan bir ailenin sıra dışı öyküsünü başarıyla kotarmış, çok seyirlik bir dizi.

Her bir karakteri gri tonda bir dizi olması da en ilginç yönlerinden biri sanırım. Bir aile dizisinde tüm ana karakterlerin gri ve sivri köşeli olması hem şaşırttı beni, hem de çok hoşuma gitti. Ezberbozan işleri seviyorum, türü ne olursa olsun.

Tüm karakterleri çok boyutlu, derinlikli ve epey kusurlu olsa da ben en çok ailenin en büyük çocuğu olan Eun Joo’yu sevdim. Hatta My Unfamiliar Family özelinden de çıktı bu sevgim, uzun zamandır izlediğim diziler içinde en sevdiğim karakter oldu Eun Joo. Bunda karakterin çok ince tasarlanmasının yanında oyuncunun zarafetinin de büyük payı var ne yalan söyleyeyim. Eun Joo’yu canlandıran oyuncu Choo Ja Hyun‘u 40’lı yaşlarında olmasına rağmen ilk defa izlememe de bir şaşırdım. Çok güzel, alımlı, çok da yetenekli bir oyuncu, ama bu diziden öncesinde dişe dokunur bir oyunculuk geçmişi yok maalesef.

Eun Joo 40 yaşında, zengin bir doktorla evli, evlendikten sonra çalışmayı bırakmış bir avukat. Ailenin diğer üyelerinden çok farklı bir karakter yapısına sahip. Soğuk, realist, mesafeli bir kadın. Ama bir açıdan olumsuz olarak nitelendirilebilecek tüm sivri özellikleri ustalıkla yumuşatılmış bir karakter aynı zamanda, Eun Joo’yu bu kadar özel yapan da bu ince dokunuşlar. Soğuk evet, ama kibirli değil. Realist evet, ama duygusuz değil. Mesafeli evet, ama uzak değil. Donuk duruşuna rağmen dizi genelindeki en yakıcı ağlama sahneleri de hep Eun Joo’ya aitti zaten.

İçine atan, her şeyi içinde yaşayan, göstermese de aslında ailesine herkesten daha çok değer veren, fedakar bir kadındı. İnce dokunuşlarla şekillendirilmiş, aykırı bir karakter Eun Joo ve tam da bu yüzden sanırım, uzun zamandır izlediğim en özel kdrama karakteri.

Benim favorim Eun Joo olsa da hikayenin bir tık daha ön planda olan karakteri ailenin ortanca çocuğu Eun Hee’ydi. Eun Hee ablası Eun Joo’nun tam tersi özelliklere sahip dışa dönük, konuşkan, girişken bir kadın. 9 yıllık sevgilisinin onu aldattığını öğrenmesi hayatında bir kırılma yaratıyor, sadece aldatan sevgilisini değil, öfkeden gözü dönerek en yakın dostu Chan Hyuk ve ablası Eun Joo ile de bağlarını koparıyor. Ve 5 yıllık bir küslüğün ardından hem içten içe aşık olduğu dostu Chan Hyuk, hem de Eun Joo ile yeniden irtibata geçiyor dizinin ilk bölümünde. Büyük küslükler de pek çok aile için bilindik bir sancı galiba. Bu dizi de sıradan bir ailenin yaşaması olası bir çok sıkıntı ile yüzleştiriyor karakterleri, onlardan biri de bu; küslük.

Her ne kadar çok zıt olsalar ve uzun yıllar boyunca hiç görüşmeseler de Eun Joo ve Eun Hee’nin abla-kardeş ilişkisi dizinin en sevdiğim cephesiydi sanırım. İlişkileri çok gerçekçi, samimi ve ince analizler barındırıyordu.

Ailenin en küçük ve tek erkek çocuğu Ji Woo daha sessiz ve stabil bir karakterdi dizinin sonlarına kadar, ama eskiler sessiz durandan korkacaksın derler, bu savlarında da haklılar, ailece en son kırılmayı bu çiftesi pek olan sessiz attan yediler.

Anne ve baba karakterlerinin ilişkisi ise çok derin, çok yaralı. Derinine yazmaya kalksam birçok spoiler vermek durumunda kalırım, o yüzden detaya girmeyeceğim. 60’lı yaşlarında ihtiyar bir karı-kocanın ilişkisi olsa da bu, her yaştan herkes için çok büyük dersler saklı bir hikaye kesinlikle.

Bir evlilik nasıl olmamalı sorusunun cevabı gibiler adeta. Dizi mutsuz, geçimsiz sevgisiz bir karı-kocanın tüm evlilik geçmişini ince ince en baştan bugüne tahlil edip, ne zaman nerede nasıl hatalar yapa yapa bu acı noktaya geldiklerini detayıyla gösteriyor izleyicisine. Ve uyarıyor; “siz evliliğinizde bu hataları yapmayın, görüyorsunuz sonuçları çok ağır.”

Aile içinde yapılan hatalar hafif, doğurduğu sonuçlar ise çok ağır olur hep. Bu böyledir. Küçücük bir ihmal, kırıcı bir söz, özel bir günü unutmak, bir süre aramamak… Bir bakarsınız aileniz, canınız olan bir insanla aranıza duvarlar örüvermiş. Kim ailesi fertlerinin ilişkisi de bu küçücük hataların çığa dönüşmesi ile yıpranıyor. Ama neyse ki ve iyi ki dizi bu hatalardan nasıl dönüleceğini, nasıl telafi edilebileceğini de kendince göstermeye çalışıyor. Aksi takdirde bu diziyi izlemek çok yıpratıcı olurdu. Ama kendi içinde yarası yanında merhemi de saklı olan bir hikaye olduğu için çok severek izledim.

Yazıya başlık olarak da kullandığım, dizi içinde geçen çok hoş bir anekdot var. “Kederimi sırtında taşıyan kişi.” Eun Joo ve kocası arasında geçen bir sohbette bahsediliyor bundan. Kocası kızılderililerin arkadaş kelimesini nasıl tanımladıklarından bahsediyor karısına. “Kederimi sırtında taşıyan kişidir arkadaş, demiş kızılderililer. Sen benim tek arkadaşımsın Eun Joo”

Bir karı koca arasında geçmesi beklenmeyen bir diyalog belki, ama birçok aşk itirafını cebinden çıkaracak kadar anlamlı ve özel bir kompliman bence. Ve her ne kadar temelde bu bir aile draması olsa da, esasında birbirlerinin kederini sırtında taşıyan insanların hikayesiydi.















Yorum Gönder

0 Yorumlar