Bossam – Bir Prenses Olmanın Tatsız Yanları

Kdrama izlemek uzun yıllardır hayatımın en ferahlatıcı meşgalelerinden biri olsa da sageuk’lar (tarihi Kore dizileri) ile aram hiç yoktu. Ki neden izlemedim diye kendime sorduğumda şu an ben de dişe dokunur bir cevap bulamadım. Ezberden atlatıp geçmişim yıllardır sageuk’ları. İzleyecek farklı bir dizi ararken ve durumlar biraz kesatken Bossam (tam adı ile Bossam: Steal the Fate) dizisine gözüm takıldı. Başladım. Ve çok büyük keyif alarak da bitirdim. O kadar ki geçmiş ve yakın zamanda gelecek olan sageuk dizi ve filmlerini de kurcalamaya başladım ve şimdiden izleme listeme birkaç ilave yaptım bile.

Bana yıllardır mesafeli durduğum türünü dahi sevdirecek kadar keyifli bir iş olan Bossam 2021 yapımı, 20 bölümlük bir MBN dizisi. MBN tanınırlığı yavaş yavaş artan bir kablolu kanal. Ve Bossam da kanalın şimdiye kadar ki en yüksek reytinglerini kaydetmiş ve çok daha popüler kanalların aynı saatte yayınlanan dizilerine kafa tutarak ciddi izlenme oranlarına ulaşmış, şimdilik en başarılı dizisi.

Hikâyesi ise isminde gizli. Bossam sözcüğü çok eski bir kavramı ifade ediyor. Joseon döneminde bir kadın için eşi öldükten sonra dünyevî hayat kapanıyor. Ne yeniden evlenebilmesi, ne de başka bir şekilde sosyal hayata karışabilmesinin yolu kalmıyor ve bir nevî kocasıyla beraber o da gömülmüş oluyor aslında. Dul bir kadının yeniden evlenebilmesinin tek bir yolu var, o da kaçırılması. Evet kaçırılması. Sevdiği ve belki de gizlice görüştüğü erkek tarafından yaşadığı yerden kaçırıldığı takdirde yeniden evlenebiliyor ancak ve bu; evlenmek üzere dul bir kadını kaçırma eylemine de bossam yapmak deniyor. Bossamı iş edinen ve bunu yakalanma riskini göze alarak varlıklı erkekler adına gerçekleştirip karşılığında para alan kişiler de var üstelik. İşte Bossam dizisinin ana kahramanı Ba-Woo bunu iş edinip karşılığında zengin beylerden para alan fakir bir köylü. Kaçırılacak olan kadının gönül rızası olması prensibine sadık kalarak annesiz büyüttüğü küçük oğluna bakabilmek için arkadaşı Chun-Bae ile beraber hemen her gece bossam yapıyorlar.

Dönem 17. yüzyıl, tahtta 15. Joseon kralı Gwanghae oturuyor. Gözbebeği, biricik kızı talihsiz prenses Hwa-In ise daha evlilik ritüelleri tamamlanmadan ölen kocasının aile evinde yaşıyor ve yüzünü bile görmediği kocasının bitimsiz matemini tutuyor. Bir gece bossam yapacakları evi karıştırıp üst üste birçok aksilik yaşayan Ba-Woo yanlışlıkla prenses Hwa-In’i kaçırınca önce onların, sonra da tüm ülkenin kaderi geri dönüşsüz olarak değişiyor.

Bossam; tarihi ve kurguyu, romantizm ve politik savaşları, dönemin kadın ve erkek dünyasını çok dengeli ve uyum içinde harmanlayan bir dizi. Ben çok keyif aldım en azından. Bir tarafta kocası öldüğü için kendisine de ölü gibi yaşaması dayatılan bir kadının var olma mücadelesi işlenirken diğer yanda koca bir ülkenin kapalı kapılar arkasında devam eden güç ve strateji savaşları ilginç ve merak uyandırıcı bir şekilde işlenebilmiş. Tüm karakterler (ki bunların içinde en alt tabakadaki köylüler ve elinde çok kısıtlı yasal hakları olan kadınlar da var, ülkeyi yöneten kral ve kralı yöneten meclis başkanı da) ayrı ayrı mücadeleler verse de görünmez iplerle birbirlerine bağlanıp bir merkez hikâye etrafında konuşlandırılabilmiş. 20 bölüm boyunca akıllıca plot twistlerle merak duygusunu hep diri tutarak anlamlı ve duygusal bir finale yürüdü dizi. Final konusunda tüm kdramalarda olduğu gibi yine bir eksik kalmışlık hissi yaşatsa da, bölüm boyunca çok meraklandırdı, duygulandırdı, iki sahnede de ağlattı beni. O yüzden finaline de geçer not verdim kendimce.

Joseon’da Kadın Olmak

Dizinin üç ana kahramanı var, ama bana göre bir adım daha önde duran ongju-jaga (prenses) Hwa-In karakteriydi. Çok temiz yazılmış ve oynanmış bir karakter olan Hwa-In son yıllarda izlediğim en heyecan verici kadın karakterlerden de biri oldu ayrıca. Zırh gibi kuşandığı pürüzsüz dinginliğinin altında kral babasına bile çekince veren sarsılmaz bir irade saklıydı.

Hwa-In kural ve kaidelere, budist öğreti ve kral babasının emirlerine sadakatle mühürlenmiş bir hayat yaşarken açılıyor dizi. Hiç yüzünü göremeden ölen kocası için 3 senedir hiç çıkarmadığı yas kıyafetleri içinde matem tutarken.. Saraya geri dönebilecekken kaybettikleri evlatları yerine kayınpederi ve kayınvalidesine evlatlık vazifesi yapabilmek adına onların evinde dünyadan tamamen soyutlanmış bir hayat yaşarken.. Böyle bir karakterin 20 bölüm boyunca sürüklendiği maceraları ve aldığı her bir darbeden sonra biraz daha güçlenerek esas benliğini keşfedip dönüştüğü kadını izleyebilmek çok seyirlik bir süreçti benim için. Bu hikâyeye esas anlam katan ise Hwa-In’in zaten olduğu kadına dönüşümünün işlenmesiydi. İçinde hep saklı olan potansiyelin zorluklarla açığa çıkıp onu kendisiyle tanıştırması ve “ben zaten böyle biriydim, sadece siz bu tarafımı yeni görüyorsunuz.” dedirtebilmesiydi.

Ülkenin politik güç savaşları ile ilgili çok zekice analizleri olduğunu gören biri “keşke ilerde siz kral olabilseymişsiniz ongju-jaga” dediğinde, umursamazca gülümseyerek “eskiden öyle bir planım vardı aslında” diyebilecek kadar derinlerden gelen bir özgüveni olan bir kadındı Hwa-In. Hayatı ve hatta ölümü bile defalarca pazarlık konusu edilmesine rağmen kendiyle ilgili son sözü yine hep kendisi söyleyen bir kadındı. Böyle etkileyici ve sağlam tasarlanmış kadın karakterleri modern dünya kurgularında bile çok izleyemezken, kadınların tek vasfının bir adamın eşi olabilmek olduğu bir dönemden çıkıp gelmesi de hem ironik, hem de çok anlamlı aslında. Ne demişler; “her zulüm kendi kahramanını yaratır.”

Ba-woo tarafından yanlışlıkla kaçırılıp, başbakan olan (altyazıda böyle geçiyordu, ama o makamın tam karşılığı yok gibi, antik Roma’daki konsüllük gibi bir şey galiba, Osmanlı’daki vezir-i azamdan daha güçlü ve kral nezdinde daha fazla hak ve söz sahibi olanı diyeyim ya da) kayınpederi onu bulamayıp krala öldüğü yalanını söyleyince bir anda büyük bir çıkmazın içinde buluyor Hwa-In kendini.

Cenaze töreni bile yapılıyor Hwa-In için. Saraya dönmek istediğinde ise yaşadığı ortaya çıkarsa zaten ilişkileri bir bıçağın keskin tarafındaki denge oyununa benzeyen kral ve başbakan tamamen karşı karşıya geleceği için ülkenin kaosa sürükleneceği söyleniyor ve “babanızın selameti için ölü kalın ongju-jaga” deniyor. Ve asıl hikâye Hwa-In’in kendi deyimiyle ondan isteneni yapması ve ongju-jaga’nın ölmesinden sonra başlıyor. Hwa-In istenildiği gibi prenses kimliğini öldürüp yıllarca bastırdığı gerçek benliğini doğuruyor. Para kazanabilmek için hiçbir cinsel deneyimi olmadığı halde çizimli erotik romanlar bile yazmaya başlayan Hwa-In’in yaptıkları, yapabildikleri, göze alabildikleri çok keyifli ve heyecan verici bir serüvendi.

Dizinin diğer iki ana kahramanı ise Ba-Woo ve Dae-Yeop. Onları birbirine bağlayan çok güçlü sebepler olsa ve bu sebepler onları düşman olmaya zorlasa da yolun sonunda dost olabilecek kadar soylu ruha sahip karakterler ikisi de. Kadim ve klişe bir aşk üçgenine açılan dizi çok daha kişilikli bir zemine kayıp aşk çokgenlerinden ikrah eden gönlümü ferahlatan bir hikâyeye evrildi sayelerinde. Farklı sosyal statülere, zıt yaradılışlara ve fikirlere sahip olsalar ve bu da yetmez gibi aynı kadını sevseler de bir şekilde günün sonunda hep sırt sırta kılıç sallarken buldular kendilerini.

Bossam’ın birçok ayrı cephesi olsa da bağlayıcı noktası Hwa-In ve Ba-Woo arasındaki aşk hikâyesiydi. Oldukça nahif ve derin bir eski zaman aşkıydı onlarınki. Hiç öpüşme sahneleri olmadığı için birçok platformda veryansınlar okusam da bana göre olması gereken buydu. Modern perspektifle dönem hikâyesi çekmeye çalışmak pek hoş sonuçlar doğurmadı bugüne kadar, deneysel ve bana göre çiğ örnekler olarak kaldılar. Hikâyeleri ve özellikle Hwa-In karakteri de ancak bu tumturaklı ve ölçülü tavrı kaldırabilirdi sanırım. Belki biraz eksik olmakla beraber sevdim onları da.

Kral ve Kralı Yöneten Adam

Bossam’ın iki cephesi var; biri kurgu bir aşk hikâyesi ve uzantısı olan karakter ve olaylar, diğeri ise gerçek Joseon tarihinden esinlenen olaylar. Hwa-In’in babası olan kral Gwanghae gerçek bir Joseon kralını temsil ediyor yaşadıkları ve yaptıkları ile. Daha önce de önemli tarihi dizi ve filmlere konu olmuş bir kral Gwanghae, en ünlüsü de başrolünde Lee Byung-Hun‘un oynadığı, gişe rekoru kıran Masquerade filmi. Japon işgali döneminde tahta çıkmak zorunda kalan ve büyük krizlerle ve ondan da büyük öldürülme paranoyaları ile boğuşan Gwanghae Bossam’da da paranoyak ve hiçkimseye güvenmeyen bir kral olarak tasvir edilmiş. Sancılı bir dönemde tahta çıkan birçok muadili hükümdar gibi kararları çokça tartışılmış ve yine pek çok muadili gibi içinde bulunduğu vaziyet ve şartlar gözardı edilerek büyük eleştirilere maruz kalmış bir adam.

Joseon tarihi ile ilgili yok denecek kadar az bilgim olduğu ve diziyi izledikten sonra da konu aldığı dönemi ancak kabaca gözden geçirebildiğim için kral Gwanghae tasviri aslına ne derece sadıktı onu ölçebilmem mümkün değil. Ama kendi kurgu evreninde değerlendirdiğimde gerçekçi ve tarafsız durmaya çalışan bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. Ne övmüş, ne de gömmüş, sadece çok karmaşık bir dönemde tahta oturduğunun altı çizilmiş dizide. Başbakanı olan Yi Il-Cheom ile süren strateji savaşı ise bu tarz hikâyelere pek ilgim olmadığı halde çok ilgi çekici geldi bana.

Aralarındaki ilişki tamamen güvensizlik ve nefretten müteşekkil olsa da yüz yüzeyken asla bunları söze dökmeyen, yüzeyde hep tek hükümran olan kral ve onun en sadık adamı olarak karşı karşıya gelseler de, satır aralarında, ses tonlarında, birbirlerine olan bakış ve bazen en ufak mimiklerinde bile kıyasıya ve ancak kanla son bulacağını ikisinin de bildiği bir güç savaşının hamleleri gizliydi hep. Bu iki karakteri oynayan oyuncular da çok ehil olduğu için her sahneleri nefes kesiciydi.

Joseon tarihi konusundaki bilgimin kıt oluşunun bir artısı olarak o rekabetin nasıl son bulacağını bilmemek de seyir zevkimi çok çok katladı. Böylesi çok daha keyifli onu da fark ettim böylece. Türk tarihini anlatan ve gerçek kişi ve olaylara dayanan dizileri sonunu, kimin ölüp kimin kazanacağını bilerek izlemek biraz heves kırıcı galiba. Kime ne olacağını hiç bilmediğim Joseon tarihi dizileri daha sürprizli:)

Velhasılı; kurgu ve gerçek tarihi harmanlayan çok akıcı, heyecanlı, ilginç bir tarihi diziydi Bossam. Sageuk seven ve hatta sevmeyen herkese bu diziye bir şans vermelerini öneriyorum.







Yorum Gönder

0 Yorumlar